ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
manolya41> Forum Mesajları | | manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
|
|
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Üçleme Resimler> 5.Eyl.2011 Pzt 19:25:18 | |
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Yaramaz Yıldız Perileri> 5.Eyl.2011 Pzt 19:21:27 | |
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >6 Eylül 2011 Salı, Günün Ayet ve Hadisi> 5.Eyl.2011 Pzt 19:17:34 | |
::::::::::::::::::::::::::::: BUGÜNÜN KURÂN ÂYETİ :::::::::::::::::::::::::::::
بســــــــــــــــــــــــــــــــم الله الرحمن الرحــيــم
Andolsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınızı kazıtmış veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir fetih daha verdi.
Fetih Suresi 27. Ayeti
::::::::::::::::::::::::::::: BUGÜNÜN HADİSİ :::::::::::::::::::::::::::::
Essalâtu vesselâmu aleyke Yâ Rasûlallâh... Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
Geçimini sağlamakla yükümlü olduğu insanları ihmal etmek, kişiye günah olarak yeter. Hadis (Ebu Davud).
:::::::::::::::::::::::::::: GÜNÜN DUASI ::::::::::::::::::::::::::::
Ey Rabbim! Senden bildiğim ve bilmediğim hayrın hem çabuk,
Hem geç olanını istiyorum. Ey Rabbim Resûlünün senden
İstediğini istiyorum, Resûlünün sana sığındığı şeyden ben de
Sana sığınıyorum. Allah`ım benim için kaza ettiğin şeyin âkibetini
Doğru yola ulaştır.” (AMİN...AMİN..AMİN..)
DUALARIMIZIN KABUL OLMASI DİLEĞİYLE
ALLAH A VE EN İÇTEN DUALARIMA EMANETSİNİZ. | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >6 Eylül 2011 Salı, Günün Resmi> 5.Eyl.2011 Pzt 19:16:12 | |
GELİN TRAKTÖRÜ | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Güzel Sözler >6 Eylül 2011 Salı, Günün Sözü> 5.Eyl.2011 Pzt 19:15:08 | | Ne kadar acıdır insanın teselliyi içkide Kumarda araması.
Çok mu zor elini semaya kaldırıp Rabbine yalvarması? | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >6 Eylül 2011 Salı, Günün Fıkrası,> 5.Eyl.2011 Pzt 19:14:05 | | İşitme Kaybı
Adam doktora gider: -Doktor bey, galiba karımda işitme kaybı başladı. Ne yapabiliriz? Doktor: -Eve gittiginiz zaman, karınızın arkasında, biraz uzakta durun. Normal bir sesle ona soru sorun. Eğer sizi duymazsa biraz daha yaklaşın ve sorunuzu tekrarlayın. Hangi mesafede duyduğunu tespit edelim, ona göre bir tedavi uygularız. Adam eve döner. Karısı mutfakta yemekle uğrasmaktadır. Adam mutfağın kapısında durur ve normal bir sesle: -Hayatım, ne yiyoruz bu aksam? diye sorar. Karısı cevap vermez. Adam bir iki adım atar ve bir kez daha sorar: -Hayatım, ne yiyoruz bu aksam? Karısı yine cevap vermez. Adam kadının dibine kadar gelir ve tekrarlar: -Hayatım, ne yiyoruz bu akşam? Karısı cevap verir: -Üçtür köfte diyorum ya! | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >6 Eylül 2011 Salı, Günün Hikayesi,> 5.Eyl.2011 Pzt 19:12:34 | | KAVAK AĞACI
Cevdet Bey, karısını toprağa verdiğinden bu yana altı yıldır yalnız başına yaşıyordu koca evde. Ama artık kendisi de iyice yaşlanmış, birçok işini kendi başına yapamaz olmuştu. Altı yıldır onu bu küçük kasabadaki evine çivileyen inadının tek sebebi, 48 yıl boyunca aynı yastığa baş koyduğu ve çok sevdiği karısının hatıralarıydı. Yeniden duvarda asılı saate baktı. Dokuzu geçiyordu. Az zamanı kalmıştı. Birazdan şehirdeki damadı Erhan gelip onu arabasıyla evlerine götürecekti. Kızı çalıştığı bankadan izin alamamıştı. Bu yüzden kendi işinin patronu olan damadı Erhan yalnız gelecekti.
Bu onun son günüydü bu evde. Günler öncesinden yapmıştı hazırlığını. Mutfaktan az önce pişirdiği kahvenin kokusu geliyordu. Yemek için masaya koyduğu iki dilim kepekli ekmekle taze peynir öylece duruyordu masada. Canı istememişti. Böylesi yoğun duygular içerisindeyken yutacağı her lokmanın boğazına takılıp kalacağını biliyordu.
Kahvaltı tabağının yanında açık duran ve her sabah aksatmadan aldığı kasabanın yerel gazetesinin ölüm ilanları sayfası görünüyordu. Son zamanlarda en önce okuduğu sayfa buydu. Ne çok arkadaşı göçüp, göçüp gitmişti. Karısından sonra zaten iyice hayattan kopmuşken, ölüp giden akranlarını duydukça, artık kendi sırasının da geldiğini düşünüyordu. Bu evde ölmeyi çok isterdi. Kızı da olsa kimselere yük olmak istemezdi de, artık tek başına banyoya girip çıkması bile sorun olmuştu. Bu yüzden de kızının ve damadının tekliflerine ve ısrarlarına karşı duramadı. Yine de huzurlu değildi. Onlara yük olmaktan, aile huzurlarına rahatsızlık vermekten korkuyordu.
Dün gece gözüne uyku girmemişti bu yüzden. Hatta her şeyi en ince detayıyla düşündüğü için, öldüğünde mezar taşına ne yazılması gerektiğini bile not etmişti de, şimdilik kimseler görmesin diye saklamıştı onu. Ama dün gece sakladığı yazılı kâğıdı bu sabah nereye koyduğunu unutmuştu. Aramadığı, bakmadığı yer kalmadı. Bunun verdiği can sıkıntısıyla bir odadan diğerine girip çıkıyordu. Sonunda pes etti. “Sonradan bir yerlerden çıkarsa ne âlâ, çıkmasa da yeniden yazar unutmayacağım bir yerde saklarım” dedi , kendi kendine. Hem öyle uzun bir yazı da değildi yazdığı.
“Bunu yazan muharrir oldu bir rüzgâr Kendi gitti ismi kaldı yadigâr”
Kahve fincanını suyun altına tutup yıkayıp temizledi. “Artık kahvemi de, yemeğimi de kızım yapacak” dedi sessizce. Bir yastığı alıp bahçe kapısına bakan pencereye yöneldi. Yastığı kollarının altına alıp pencereden dışarıyı seyretti. Son bir kez evinin önündeki küçük bahçesine, karısıyla sıkça oturdukları verandaya bakarken gözlerinden yaşların akmasına engel olamadı. Kendi elleriyle diktiği koca kalın gövdesi ve uzun boyuyla gökyüzüne ihtişamla uzanan kavak ağacı bile sanki bu günü beklemiş gibi, üç gün önce esen sert bir rüzgâra boyun eğmiş ortasından kırılıp bahçeye uzanmıştı boylu boyunca. Yapabileceği bir şey yoktu. Dün tanıdığı bir marangozla anlaşmış ve yine marangozun ısrarlarına dayanamayıp az bir para karşılığında kendisine satmıştı. Kendisine kalsa para falan istemeyecekti. Bugün gelip kökünden söküp götüreceklerdi. Aynı gün kendi kökleri de bu evden sökülüyordu.
Çok geçmeden marangozun iki adamı traktörle bahçe duvarının önünde durdular. Ellerinde balta ve elektrikli testereyle bahçeye girip yerdeki kavak ağacının başına dikildiler. Pencereden kendilerini izleyen Cevdet Bey’in gözleri önünde tecrübeleri ve el becerileri ile birkaç dakika içinde işlerini bitirmiş kocaman kavak ağacını, kalın gövdesini ayrı, dallarını ayrı istifleyip traktöre yüklemişlerdi. Gelenlerden birisi, Cevdet Bey’e dönüp: -Cevdet amca, biz dalları falan da traktöre yükledik, ama senin şehre gideceğini bildiğimiz için. Yine de, odun olarak almak istiyorsan bırakabiliriz burada. -Hayır, hayır, ne işime yarar benim bundan sonra. Hepsini alabilirsiniz, dedi. Sonra merakla sordu marangozun adamlarına. “Gövdesinden çıkacak olan tahtalarla ne yapacaksınız?” diye sordu. -Bilmem, dedi birisi. Belki bir masa, belki bir dolap. Neye uygun olursa artık. -Bence kavak ağacının tahtalarından tabut yapın. Siz yapmasanız da bir tabutçuya verin onu. Kavak ağacının tahtalarına ağaç kurdu girmez kolay kolay. Uzun süre ağaç kurtlarına karşı korur kendini ve de içindekini, dedi.
Tüm bu hüzünlü ve sevimsiz şeyler adamları üzmesin diye de, gülümseyerek söyledi bütün bunları. Şimdi yıllar önce kendi elleriyle diktiği kavak ağacının köklerinin yerinde kocaman çirkin bir çukur duruyordu. Kendi kendine ağacın kaç yaşında olabileceğini hesaplarken, ve traktör henüz hareket etmemişken, damadı Erhan’ın arabasıyla evin önüne yanaştığını gördü. Toparlanıp çıkmaya hazırlandı. Kapıya çıktı. Damadıyla gülümsediler karşılıklı. -Her şey tamam mı babacığım, dedi Erhan. Biliyorsun fazla zamanım yok. Şimdi gidelim, geri kalanı bizim elemanlar kamyonetle gelip alacaklar. -Biliyorum, biliyorum. Söylemiştin. Ben tüm hazırlığımı yaptım önceden. Şimdilik sadece bu bavulumu alıyorum. Gerisini senin elemanlar yapar. -Harika o zaman. Çok teşekkür ederim. O halde hemen yola koyulalım. Ben de işimi çok fazla aksatmamış olurum, diyerek kapının yanında duran bavulu aldı arabaya doğru giderken arkasına baktı. “Kendin gelebilirsin değil mi, istersen bekle yardım edeyim”, dedi Cevdet Bey’e. -Gelirim canım. O kadar da değil yani. Şükür yürüyebiliyorum kendi başıma, dedi. Sonra kaldı olduğu yerde. “Hay Allah, Pencereyi kapamayı unuttum.” Bavulu arabanın bagajına yerleştiren Erhan: -Önemli değil babacığım, öğleden sonra bizimkiler gelecek nasılsa. Onlar kapatırlar. Haydi, daha fazla beklemeyelim.
Cevdet Bey, attığı her adımda yıllarını geçirdiği bu evden uzaklaşırken, sanki ayakları toprağa gömülüyormuş gibi, zorla atıyordu adımlarını. Bahçe kapısına gidinceye kadar eliyle dokunmadığı köşe, ağaç, çiçek kalmadı. En son bahçe kapısının pervazını öperek eliyle okşadı veda eder gibi. Sonra arabanın ön koltuğuna oturdu ve Erhan’ın yardımıyla emniyet kemerini bağlayıp derin bir nefes aldı. Bir şeyler söylemek istedi, söyleyemedi. Yutkunamadı bile. Boğazına düğüm atılmıştı sanki. Erhan da anlamıştı Cevdet Bey’in ruh halini. Zor olduğunu biliyordu. Bu hüzünlü havayı dağıtmak istercesine:
-Kavak ağacını vermişsin ha, birilerine? Ne güzel işte. Birileri faydalanır hiç olmasa, dedi. Cevdet Bey, derin bir nefes aldı. Biraz durakladı. Sonra zorla da olsa kelimeler ağzından döküldü. -Sence kavak ağacının tahtalarını nerde kullanırlar? Dedi.
Yıllarca karısıyla birlikte yaşadığı evden hızla uzaklaşırlarken…
Hüseyin Akdemir | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Bir Damla Sen Düşermi Payıma> 4.Eyl.2011 Pzr 23:56:38 | |
Kalemim şiirlere, şiirler bana küstü. Sen gittin diye bu şehir sana küstü! Boynu bükük kaldı bütün şiirlerin, Hiç kullanılmadan tükendi mürekkebi kalemlerin. Sen gittin diye, bağı çözüldü dizlerimin.
Ve yine sen gittin diye kurudu pınarları gözlerimin. Şimdi ne zaman yere düşen bir yaprak görsem, Yüreğimde gidişinin hazan yelleri eser.Boğazımda düğümlenir söyleyemediklerim.Hiç keyfim yok bugünlerdeHani bana sorsan şekersiz çay gibiyim…
Biraz buruk, çokça tadsız….Sus sen yine de sevgili, hiçbirşey sorma!Gözlerim sen baksın bugün,Kalemim sen yazsın.Baktıkça yudum yudum sen içeyim gözlerinden...Narin ellerinle sil dudaklarımda kalan sen katrelerini...
İçimi kavuran ayrılık yangının dilleri sussun. Sus sevdiğim, sus! Mühür vur dudaklarındaki ruhsattız ayrılık kelamlarına.... Yüzüme vuran güneş gibisin sevgili, O tenimi yakıyor, sen yüreğimi.... Bir Damla Sen Düşer Mi Payıma?
İşte SON’a geldim sevgili,Belki de SANA?‘’Her son yeni bir başlangıçtır’’ derler yaKimi zamangözyaşıyla, kimiz zaman bir avuç toprakla karşılananSona geldim sevgiliBir avuç SEN düşer mi mezarıma?
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Seslenişim Sanadır/ Duy Beni,> 4.Eyl.2011 Pzr 23:42:10 | | Nefesimdir sana / Kat beni kendine..
Hangi mevsimde olursa olsun sev beni.
Hüzünlerin girdabında olsan da vur beni yüreğinin kıyılarına.. Yorgunluğuma, zalimliğime aldırma sen. Sana dair nice hasret cümlesi birikti yüzümün kurak yakalarında. Gel de bitsin bu suskunluk. Gel de sonlansın bana dair yokluk. Sesinle düş münzevi karanlığıma. Perdelerimde zemheri beklerken sen gülüşlerinle baharı doğur gözlerime.. Susma ne olur. Kendim kadar kapladığım yalnızlıktan kurtar beni. Çek beni anlamın kutsallığına. Eteklerindeki tüm mucizeleri savur göğsümün bozkır yavanlığına.. Seccademde kurumaya yüz tutmuş güllere uzat nefesindeki ab- ı hayatı. Bağırmasan da olur. Fısılda yeter
Durma öylece. Olur, olmadık gülümse bana. Gül pazarlarında aradığım yeter seni, düş imkânsızlığıma. Susadığım yeter, avuçlarından akıt dilsiz yüreğimi. Kelimelerim dökülsün gözlerinden. Nefesine gurûb eden sızılara inat sokul sen kokan baharlarıma. Gri’ye bürünmüş kentime gözlerinin rengini bırak. İçimde susturduğum çocukluğuma bayram sevinçlerini bırak. Yüzündeki gülüşlerini ver bana. Giyineyim sonra. Kent kent
dolaşayım. Seni
anlatayım her bir mahlukata.Avuçlarımdan sızan bayramlık sabahı intiharlarına inat sen yüzündeki Reyhan bahçelerini bahşet yaralı dudaklarıma. Yalpalayan sesimi tut sesinle. Adressizliğimin boşluğunu varlığınla kapat… Sonra da kirli yüzümü gözyaşlarınla sil. Sustuğuma bakma sen. Suskunluğumun her bir zerresinde avaz avaz seni andım.. Tükettim dudaklarımdaki tüm kelimeleri. Yüklemim ben. Öznesiz yaşayamam.. Seslenişimdir sanadır.. Duy beni gizli öznem
Gelişim sanadır../ Kabul et beni..
Gözlerin yollarda biliyorum. Aldırma sen yüreğimde biriken senli cümlelerin tenhalığına. Peçesini ellerimle yırtacağım bir gecenin sabahında kavuşacağım sana. Elimde sana bahsettiğim kırmızı saçlı bez bebek. Avuçlarımda bir miktar gözyaşı. Gözlerimiz gözlerimize
kavuşacak o an. O an kirpiklerime uzanacak susuzluğun. Kana kana içeceksin yüreğimin sana vaat edilmiş gülüşlerini.. Yırtacaksın suskunluğumu. Bir gelincik toprağı yarıp gökyüzüne ellerini uzatacak. Belki de Musa’nın asasını vurduğu yerden “ güller “ inkişaf edecek duaya durmuş avuçlara.. Arala perdelerini. Gözlerini pencerelere yaklaştır. Özenle tara saçlarını.. Her zamankinden farklı olarak gözlerini kalabalıklara çevir. Bozkır yüzümü ara içi boş cümlelerin müsvedde kağıt gibi atıldığı duraklarda.. Gelemezsem eğer bil ki bir bülbül gözyaşlarını bıçaklamaktadır gülün dudaklarında.. Tükettim tüm yolları. Bekleneni ben, bekleyeni sen. Gelişim sanadır. Kabul et beni dudağımdaki son cümlem…
Nefesimdir sana / Kat beni kendine..
Bilirsin kendim kadar yalnız, sen kadar kalabalıktır yüreğim. Adından sonra başlar nufüsum. Nefesimdir sana sevgili. Biliyorum şimdi sonbahardayız. Kuru dallarına inat gülüşlerinin tazeliğini getir bana. Sen konuşurken ben sustum. Kapattım tüm cümleleri… Mühürledim sensizliği anan her bir kepengi. Biliyorum suskunluğumun adressizliğindeyim. İçi boş bir kalabalığın içindeyim. Gözlerimdeki grileşen hayatın yorgun sabahındayım. Sabır kuyuların dibindeyim. Aldığım her nefesin sonuna ilmeklediğim seni
yaşamaktayım. Yorgun yüreğimin dudaklarında senin adını yakmaktayım. Yüzündeki açan baharları yüzümün gölgelerine savur aydınlansın içimdeki karanlık. Nefesine kabul et beni. İçine kat ki; arınsın içimde kanayan çocuk.. Nefesimdir sana.. Ben “ kendimden “ vazgeçtim. Beni bende öldür. Öldür ki; sende doğayım yeniden. Köklerim sende kalsın. Saçlarından ötesini bilmesin ellerim. Gözlerim ise gözlerinden başka yurt edinmesin. Hadi sevgili… Sev beni.. Sev ki bende sonlasın amel defterim. Sev diyorum. Kendinden daha çok sev beni.. Eğer ki; ıslak kirpiklerini yüreğimle kurulayamazsam dudaklarıma ilmeklediğim Fatiha’lar sonum olsun.. Seccademe sirayet eden gözlerini gülüşlerimle bahara kavuşturamazsam nefesime “ La İlahe.. “ lâfzı vurulsun.. Kat beni kendine.. Sebebim sensin… Gayri ben yokum sende yaşarken. Ben “ seninim “ gayri.. Öldüm.. Öldüm.. Sonra sende vücut buldum sırf senin hayatında bir dua miktarı yer tutabilmek için…
Bir dua miktarı sevgi istiyorum senden..
Fazla vaktim yok.
Hadi uzat ellerini. Duy seslenişimi..
Bekle sabırsızca sana gelişimi.. Kendimin sonunu hazırlarken, Aslında sana doğuyorum… Kökleri sana ait bir hayat istiyorum sadece
Daha fazla kurabileceğim cümle de yok..
Nefesime sarıl…
Gözetle perdelerin ardından.. Elbet bu karanlık aydınlığa gurûb edecek..
Bilirsin beni.. Kendim kadar yalnızım.. Eğer sen varsan, Ben de varım bilesin… “ Bir dua miktarı olsa da sevginden mahrum etme beni Sevgili
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >İyi Akşamlar> 4.Eyl.2011 Pzr 23:38:25 | | İYİ AKŞAMLAR
Her an telefon çalacak, sen arayacakmışsın gibiyim,
Yüreğimde ufacık da olsa bir umut,
Eşikte ayak sesini duyacak gibiyim. Hayalin her an yanıbaşımda, Uzatsam elimi sana dokunacak gibiyim. Uzaktan bir hayalet gibi en vazgeçilmez seyircinim, Göz göze gelsek, gözlerimle sevgimi anlatacak gibiyim. Aklım bir harman yeri, doldurmuş içini ne kaldıysa senden geri, Keşkeler altında ezilir gibiyim. Benliğim sensiz, ruhum ıssız, Sensiz ben biraz nefessiz gibiyim. Yokluğun bir kor olmuş yakıyor, Dayanacak gücüm kalmamış gibiyim. Hep beklesem hiç mi gelmezsin? Kaç gün geçti sen bilmezsin ama, Mevsim kışa döndü bak, Sanki ben azıcık sensiz gibiyim;
Gölgesine sığındığım gece! Gölgesine sığındığım gece! Sen söyle hangi ayrılık çıkarır darağacına asılmış gönlümden ipini? Bir lahzalık sevincimde tıkandı kaldı yüreğime.. Yutkunamadan bir masal daha bitti gönül surlarımda.. Şimdi kalemede meylim kalmadı.. Kalemse bana isyanda..
Artık gönlümden değil yüzümden şiir aktığını söylüyor dostlarım..
Şimdi satırlar ardına saklanmış gözyaşlarıda ifşa olsa yalancı bir baharın sızısını yakar,
kül eder yüreğim..
Seni değil hayatı yalanlıyorum ben! Şimdi sözlerinle ağlasanda bir kapı daha kapandı aşka! Kaç kurban gerekir ki bir aşka? Kaç adak adanır mutluğa? Eylülde bitti sonunda.. Hayat değilmiydi bizi terkeden acımasızca?
Bir düşten daha uyandım..
Terler içinde kalkıp yine seni sayıkladımya helal olsun hayat sana!
En fiyakalı sözü vurdun gönlümden yana!
Suskun bir aşk kadar felç eden varmıdır yüreği bilinmez ama her kişi aynasıdır karşısındakinin.. Hissetmek için hissetmesi gerek karşındaki suretin.. Ve nasıl hissediyorsan hissediliyorsundur bilmelisin..
Sevgiyi geceyle süsleyen, geceyi bize veren..
Bir örtü çekip üzerine kurtulmak kötü düş(üş)lerden...
Sonra derince bir iç çekip geçmişe hapsetmek senli düşleri..
Bir düşten öte bilmemek için seni... Hayata yenilmemek ve yalancı bir yâre kanmamak için susturmak gerek harfleri.. Sessiz harfleri ayrı kefeye koyup, sesli harfleri söküp atmak alfabemizden.. Gurur yapma demeyin.. Bu gurur değil sadece acıtmadan yüreğimi, ağlatmadan gözlerimi, duymadan sözlerini kapatmak bu defteri.. Eee `si işte böyle!
Susuşlarım bundandı..
Susuşum b/aşk`aydı...
Yüzünün akşamında tedirgin Ruh damıtılmış bu saatte Damla damla imbikten geçiyor Akşam işte o bildiğin gibi Kızıllıktan sonra Usul usul yaklaşıyor! Sensizlik ufka düşmüş Bir çiğ bu vakitte Biraz mütebbessim, biraz hırçın Islak ıslak tenime dokunuyor…
Birazdan ayaz çıkacak belli
İçine işliyor adamın daha
Baharın serinliği…
Bir yalnızlık, bir akşam Gece dediğin bir sessizlik Bir katran…
Yüzünün akşamında mahzun
Sunmaz ellerin sırrını: dargın!
Şımartılmış yıldızlar dökülür
Bu saate gözlerinden Zülal gibi dokunur yüreğime Kimse bilmeden Ellerin ellerin ve gözlerin Bu akşam bir başka mahzun Bir başka tedirgin…
Birazdan gideceksin belli
Bu ayaz gecede
Yüreğime sarılsan,
Fecre kadar yanı başımda kalsan…
her gece sabaha ağırıyor sevgili saclarım ömrüne...... gece; seherlere dargın kalıyor ve sabaha ömrümde ince bi tını kanıyor kötürüm bi dünyanın dar sokakları efkar içinde(!) haki bi renge kapanıyor ömrüm üşüdüğümde biraz kahır örtünüyorum oysa senin kadar sevmiştim nergizleri atıl makyajını döktün boynuma va gittin boynumda sönük bi ruj lekesi... ve......gözlerinin fulu karası...! dudaklarım ezbere öpüyor artık dudaklarını bütün sözler/im sevdamın maskarası...! yinede susmalımıyız sevgili? .................... ..................../ SUSUYORUM; her gece bi ucuruma düşüyor bedenim her gece uykusu heyelan bi düş kırılan bi dal gibi açık kalıyor ruhum kırılan bi dal gibi cıplak ÜŞÜYORUM; ve........her sabah düştüğüm ucurumda acıyorum gözlerimi dokunuşlardan coook uzak...(!) esrik, yoksun ve kurumaya yüz tutmuş bi sahra ellerim ah...elerim yüzünden,gögsünün alargasından yoksun uzak ellerim... benim olmayan iki nesne gibi geliyor bana acıdan hissizleşen ellerim kan içinde artık benim olmayan iki uzvu taşıyor iki kan ceşmesini yani sevgili.... gözlerim ; pencereler ardına düşmüş , derinligini kaybetmiş bir , dünyanın , baş döndüren miğde bunlandıran , duygularıma zorla perişan olmuş, resimler gösteren iki subje oluyor... oysa herşey bu kadar objektif... herşey yine ansızın oluyor ansızın buldugum aşk gibi / sevab gibi / şehvet gibi nasıl alıkoyamıyorsam bütün bunlara kendimi bir gece oluyor bir uçurum düşerken tutunmaya çalışan ellerim / artık benim olmayan ellerim kan içinde ellerim sevgili. ve bi sabah düştügüm uçurumda açıyorum kendimi. dokunuşlardan çok uzak... artık susuyorum sesim ıcınde yankılanıyor bitirim bir ustura gibi ; rastgele kesiyor saclarımı beni / düşlerimi.../ömrümü bütün cogul yanlarımı tekil bir hasret artık , sesim bile iğrenç geliyor susuyorum susuyorum susuyorum.... bütün susuşlarım birleşiyor bütün susuşlarım neden sustugunu bılerek yüregimin daglık alanlarında örgütleniyor.. bir isyan bir devrim başlıyor yüregimin yaralı cografyasında.. SORMA biliyorum sevgili gözlerim gözlerinde sürekli birşeyler arıyor buluyorda... sonra dudaklarına yazıyor dudaklarının yazılmaya unutulmuş sayfalarında sanıyorumki bu isyanı yalnızca senınle bastırabılırım peki yaralarımız ? yüregimiz kavim yaraları eskiden cok eskiden kalan yaralarımız ! Öpsem geçermi ? Öpsem Geçermi ?? ÖPÜŞSEK GEÇERMİ SEVGİLİ ?... | |
| |