ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
manolya41> Forum Mesajları | | manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
|
|
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Renkler> 13.Şub.2009 Cum 01:33:14 | | fiogf49gjkf0d
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >Tek Taş Pırlanta - LEMAN> 12.Şub.2009 Per 16:37:18 | | fiogf49gjkf0d | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Okyanus Balıkları> 12.Şub.2009 Per 16:30:29 | | fiogf49gjkf0d
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Gecede Keman Hıçkırıklıkları> 12.Şub.2009 Per 16:17:42 | | fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
Akşam olmakta uzak dağların ardında trenler geçmektedir şimdi gözlerimde mavi gecelerin yıldızları yüreğimde özlemin ince sızıları yorgun güvercinlerin kanat çırpınışlarında soluğum bakakalırım her akşam öyle dalgın, dargın ve ıraklardan ırak yalnızlığımdır damlayan karanlığın kirpik uçlarında her gece her sabah bir çocuktur içimde alıp başını gider uzak dağların doruklarına yıllar var ki tek bir çiçek açmadı gönül bahçemde kabr-i hanemde tek bir yolcu geçmedi çöl oldu gülüstanım şiiristanım, düşistanım
oysa hep yolculuklardı sakladığım kendime, keşifsiz denizlerdi yıllarca bir ayrılığı biriktirdim deltalarda, bir yalnızlığı kendimden kaçıp kaçıp kurtulmak isteyen bir gemiydim belki belki bir deliydim herkesin akıllı olduğu bir dünyada oysa yıllar varki tek bir gemi gecmedi denizlerimde göğümde tek bir martı uçmadı yaşlı ve yalnız bir ağaç gibi sürgün kaldım yüreğimin içinde bilirimki, her akşam gözlerimde akıp giden o çağıltı avuçlarımda taşıdığın ateşle sudur uzak dağların ardında kalan menekşe gözlü bir kızın kokusudur her dizede yüreğime kanayan sözcüklerle yazılan
akşam olmakta uzak dağların ardında trenler geçmektedir şimdi yüzümde sınırları çizilmemiş bir hüznün camları parçalanıyor depremler başlıyor her gece, şehirler çöküyor içimdeki çukura ve her sabah yeniden yüreğimde sızılarla uyanır bir dağçiçeği bakarım öyle uzaklara kanayan gülüşlerle, kırık düşlerle ki, metropol duvarlara yapıştırılmış boynu bükük bir resim karesi gibiyim sanki hüzünlü yüzüm aykırı sakalımla
Akşam olmakta uzak dağların ardında trenler geçmektedir şimdi gecede keman hıçkırıkları, başımda gam belki analar ağlamaktadır uzak bir kentte yittik çocuklar, yorgun babalar ve yüreklerinde ezikliği çaresizliğin belki herkes bir yarayı sarmaktadır kendi içinde kimbilir kimsesiz bir ölümü karanlığında
yıllar varki, ayrılıklar yaralı bir nehir gibi akmaktadır içime rüzgarlar eserken alnımın sahillerinden, uzak denizlere savrulur düşlerim kirlenir mavi gülüşlerim, yaralanır martılar, havada asit ve kir kalır simsiyah bir bulut gölgeler yüzümü her gece, gecelerki, yaslandığım tek sığınak
akşam olmakta yine ey geceden gelip geceye giden trenler bir gün yanlış saatlerin gözlerimde buluştuğu bir noktada bir damla su gibi düşünce hayatın uçurumundan son isyanını çekince yüreğim, alıp götür beni buralardan insanın uğramadığı uzak kıyılara bir derviş gibi ıssızda yanmak için, kendi içimde sarmak için yaramı...
Nuri CAN | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Ünlüleri Cin Çarparsa> 12.Şub.2009 Per 16:12:41 | | fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d Bu ünlü Angelina Jolie.. Ve diğerleri.
Lindsay Lohan
Daniel Radcliffe
Scarlette Johansson
Charlize Theron
Naomi Watts
Quentin Tarantino
Sienna Miller
Arnold Schwarzenegger
Christina Ricci
Demi Moore
Kim Kardashian
Julia Roberts
Eddie Murphy
Sarah Jessica Parker
Christina Aguilera
Nicole Richie
Ashley Simpson
Salma Hayek
Tom Cruise
Heidi Klum
Reese Witherspoon
Alyson Hannigan
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Eskiden Kadın Olmak Daha Kolaydı> 11.Şub.2009 Çar 17:57:18 | | fiogf49gjkf0d Eskiden kadın olmak daha kolaydı.
Kadınlar sadece evde olur, yemek yapar, çocuk bakarlardı. Sadece eşinin geliri düşükse kadın çalışırdı ve çalışan kadına acınırdı.
Kadın çalışıyorsa, evine bakamayacağı düşünülürdü, zaten kadıin bekarken çalışıyor idiyse bile evlenince evinin kadını olurdu.
90 li yıllara gelindiginde kadın sadece evde olmak istemedi, artıik çalışmak ekonomik olarak özgürleşmek istiyordu.
Önce üniversite okumaya ,sonra çalışmaya başladı. Bu kadının hoşuna gitmişti. Çalışıyor, istediği gibi harcıyor, geziyordu. Artık çalışan kadın evli olmak değil bekar olup gününü gün etmek istiyordu.
Yaşasın özgürlük...
Çalışan kadın artık işkolik olmuştu, çalışıyor ve yüksekliyordu.Zirveye ulaşmıştı. Birçok şirkette önce orta kademe, sonra üst kademe yönetici kadın oldu.
Doksanların sonuna gelindiğinde şirketler yalnız ve işkolik 30 lu yaşlarında kadınlarla doluydu.Bu çalışan kadına yetmedi, çıtayı biraz daha yükseltti
Artık hem evli ve hem de başarılı çalışan kadın olmalıydı.Çalışan kadın etrafına bakındı. Başarılı, paralı koca adayları gözden geçirildi.
Adaylardan kel, şişman ve kısa boylu olanlar hemen elendi. İnce ruhlu, şaraptan anlayan, 14 Şubat ta müthiş sürprizler yapabilen, kimsenin bilmediği yerlerde başbaşa tatillere götüren, yaşamayı seven ve bol bol espiri yapanlar hemen kapışıldı.
Yurt dışından gelinlikler getirtildi. Otellerde muhteşem düğünler yapılıp,Maldivler e ya da Bali ye balayına gidildi.
Balayından sonra çalışan kadın hızla iş başı yaptı. Gündüzleri toplantıdan toplantıya koştururken artık akşam yemeğini de düşünmeye başlamıştı. Akşam ne yenmeli, nereye gidilmeli, eşinin gömlekleri, pantolanları ütülü mü, kıyafetleri kuru temizlemeciye gitti mi geldi mi, marketten alınacakların listesini çıkar, iş çıkışı git al, eve gel, akşam yemeğini hazırla....
Çalışan kadın artık mutluydu. Gece yatağı sıcacıktı. Üzülünce derdini paylaşan, hastalanınca ona bakan, ağlayınca destek olacak bir omuza, göz yaşlarını silecek şevkatli ellere sahipti. 15 saat koşturmak kadına vız geliyordu. Etraf bu şekilde koşuşturan, ev ile iş arası çift vardiya çalışan kadınla doluydu.
Zaman geçiyordu. Çalışan kadın 35 ine yaklaşıyordu. Biyolojik saati "be bek, be - bek" diye uyarı vermeye başladı. Evet çalışan kadın hemen çığlıklar atmaya başladı "Bebek de yaparım kariyer de " diye...
Çalışan kadınlar hemen sosyetik kadın doğumcuların randevularını doldurdular. Çalışan kadınlar ajandalarına ve işlerinin temposuna uygun zamanı seçip hemen mikroenjeksiyonla bebek yapmaya başladılar. 1-2 ay sonra güzel haberler sırayla gelmeye başladı,çalışan kadınlar hamileydiler.
Çalışan kadın hem hamile, hem güzel olmak istedi. Hemen diyetisyenlere koşulup, özel hamile diyetleri alındı, bol bol kivi yenmeye başlandı. Eskisi gibi tatlı, turşu, börek, erik aşerilmiyor, karpuz, kivi ve mango isteniyordu gecenin bir yarısı eşlerden.Çalışan kadın çocuğunu eski usül büyütmeyecekti. Hemen onlarca hamilelik, bebek büyütme kitapları alındı, bir çok internet sitesine üye olundu, Yoga ve anne-baba kurslarına yazılındı.
Çalışan hamile kadın artık gün gün takip ediyordu bebeğinin gelişimini. Bugün 43. gün, bebeğim üzüm tanesi gibi. 59. gün, parmakları oluştu. 89. gün, bugün ilk defa hıçkırdı. 210. günden sonra artık bebeğin matematik zekasının artması için Mozart dinletilecek.
.. Sonunda mutlu gün geldi. Çalışan kadın artık anneydi. 3-4 aylık izinden sonra çalışan kadın öldürücü diyetlerle zayıfla***** incecik bir şekilde işbaşı yapmıştı.
Artık başarılı bir yönetici, iyi bir eş ve anne olarak 24 saat çalışıyordu. Bebek büyüdükce, sosyalleşmesi için çalışan kadın cumartesilerini çocuğuna ayırdı. Artık tüm anneler topluca etkinliklere katılmaya başladılar. Yaş günü partileri, tiyatrolar,piyano dersleri, basketbol, tenis ve yüzme kurslarının biri bitiyor, diğeri başlıyordu.
Çalışan kadına bu da yetmedi. Artık hem çalışıyor, hem iyi bir eş olmaya gayret ediyor ve hem de annelik yapıyordu. Çalışan kadın çitayı birkez daha yükseltti.
O artık evinde katkısız, sağlıklı ekmekler, reçeller yapmalı, organik gıdalarla, vitamini bol sebze yemekleri hazırlamalı,çocuğuna ve eşine özel günlerde pastalar yapabilmeli, bu pastaları çok güzel süsleyebilmeliydi. Bütün çalışan kadınlar yemek yapma kurslarına koşmaya başladılar.
Evlerine ekmek yapma makinaları aldılar,toplantı aralarında bir birlerine yemek tarifleri vermeye başladılar,
"Dün nefis bir çavdarlı ekmek yaptım, istersen tarifini vereyim" "Ben de hafta sonu harika bir pasta yaptım. Evdekiler bayıldı. Bir akşam gelin de size de yapayım" Bakalım çalışan kadın bundan sonra çitasını nereye yükseltecek?
Gelelim erkeğe... Bu süreç içerisinde çalışan erkek ise çitasını hiç yükseltmedi.
80 lerde, 90 larda ve 2000 lerde hep TV izliyor,bira içiyor ve maça gidiyordu... | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Uzaktaki Sevgiliye (Unutma)> 11.Şub.2009 Çar 17:54:12 | | fiogf49gjkf0d
SEN…
Yollarından büyük küskünlükler büyüttüğüm, adı bile artıklaşarak küflenmeye yüz tutturulmuş güzel bir “hiç unutmayacağım “ yalanıydın. Kışlarından mevsimler büyüterek ,renkli acılardan kaymamak için direttiğimiz buzlu yollarımız oldu. Önce hep ben çıkıyordum patika başlarına. Sen alıştırılmıştın bir vesile bir şeylerin takibinden izler sürmeye. Tuhaf ama üstelik ataerkil olduğuna inandırılmış bir kültürün ikliminde…
Gitmeden daha doğrusu gelmeden bir bitişi yaşamayı birbirimizden öğrendik. Öğretiler ansiklopedisine ekleyebildiğimiz tek şey de bu oldu. “Gitmeden, daha doğrusu gelmeden bir bitişi bölüşmek, üleştirmek tam sayılar teoriyasında …”
Bir şehrin güneşine seninle ortak olmak, izlerimden, illaki izlerimden geleceğine olan bağlılığına güvencemden doğan zoraki dikkatliliklerim. Sen benim hata yapma özgürlüğümü törpüledin. Bunu yaparken bir güneşi, bildiğim bir şehrin gürültüsünden güzelliğini duyamadığım o rotatif rengin gizemini senden öğrendim.
Öğretilerimiz öğrenciliklerin sınırlandırılmış sahtekarlığı mıydı dersin? Az dikkat, çok dağınıklılık. En kolayların soru olarak dayatılması yalanından mutlu olmalar. Bile bile bir tembelliğe yakışmamış, pot kalmış başarılar giydirmeye inanıyor gibi yapmak… Birlikte kalmayı beceremediğimiz bütün anlarda aynı şehrin rotatif renklerinden kordonlar aradık. Yine de ne zaman en uzakları düşlesek; hep bahçedeki siyah kordonlu saatin yanındaydık. İzbe, uçurtma karanlıklarımız… Gerisi ,ilerisi hesaplamaları hep bir başka medeniyetin doğrularını gösteren o kordonlu saat, izbe güneşte…
Hesabını veremeyecek hesaplaşmalar mezbele ayrılıkların küskün garlarına yollandırdı birikmemiş renk tonlarımızı. Çok klasik olacaktı herhangi birimizin gara gitmeyi düşünmesi. Renkleri göndermek daha akıllıcaydı. Stratejik düşünüm diyorlardı buna; çok sonra öğrendik ki aşkta strateji bir halta yaramıyordu. Ayrılık ve acıdan başka…
Ama yüne de en gereksiz arabeskliğe bürünüp, üstümde komik olacağını bile bile, yıllar önce annemin ,ayağımda çocuk mezarı gibi duran topuklu ayakkabılarını giymek, onlarla yürümek, annemden azar işitmek ama tüm bu gereksiz gürültülerden doğan hüzne rağmen kendimi mutlu kılınmış bulmak gibi; “sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım” lı bir nidayla mektup yazmak isterdim sana son defa. Evet, illaki böyle olmalıydı girişi. “Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım dan sonra koymalıydım noktalı virgülü, defalarca buruşturup yere atmalıydım kağıdı. Olmadı, bu değil, diyerek attığım kağıtların dağınıklığına bakmak sonra masamdan.. Bu kadar millileştirmek, Türkleştirmek, ırklaştırmak, arabeskleştirmek bir aşkı. Kurtarır mıydı? Kurtulur muyduk? Bilmiyorum…
Almadan verdiğim, vermediğim halde benim saydığım nefes dolusu tükenmelerim öyle çok birikti ki kapı arkalarında. Kapatılan her dörtlü cam, toza ve acıya bulandı kış ayları ayazında ayaklarımı en çok da.. Evet yazmadım, hiç yazmayacağım da bundan sonra hiç kimseye “Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım”la başlayan üç beş arkası getirilmiş cümle. Yazsaydım, gitseydim gelecektin yine izlerimden. Kurtulur muyduk o zaman bu izbe güneş rotatiflerinden bilmiyorum. Gerçekten hiç bilmiyorum.
Hayır, yine de ırklara bölünmemeli aşk! Türkçeleştirilmemeli. Her dilde aynıdır sevdanın kangren yalnızlığı. Bu yüzden yazmadım. Bundan sonra da hiç öyle başlanmış bir satır arasızlığım olmayacak iyi biliyorum.. | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Uzaktaki Sevgiliye (Unutma)> 11.Şub.2009 Çar 17:48:39 | | fiogf49gjkf0d
Biz seninle maalesef yarınlara çatısız hayaller kurduk, gerçeklerin ortasında ne yazık ki, kanlı gibi ayrı düştük uzaklara... Vuslata, bitimsiz, acımasız, siyah staplize yollar set çekti. Hiç yoktan ayrı düştük dağ ceylanım. Gözlerin aklıma gelirken, gidişin her yanımda kan çiçekleri açmıştı, bütün bedenim, kökünden kesilmiş bir çınar misali , bir anda boylu boyunca uzanmıştı. Şairin dediği gibi “ISRAR ETMEMİŞTİN KENDİNE, BENİ SEV DİYE” ve öylece de, garip nedenlerinle sırtını dönüp gitmiştin... Geçen zaman aşkının tek bir anını bile unutturmadı, acının bir dirhemini bile silemedi, bilakis bütün devasal heybetiyle, üzerime üzerime kederleri, varil varil boşaltmakta... Bir gün derdinin ıstırabından soyunmak istersem, bil ki ölmüşüm, yine bir gün, gül yüzünün kamaştıran ışığını söndürmek istersem, bil ki ölmüşüm ve yine bir gün, sevdanın dayanılmaz isyanına baş kaldırmak istersem, bil ki ölmüşüm, belki de ölüm daha beyazdır diye, bilinmeyen karanlık yollara, İnce’yi sürgün etmişimdir. Artık birlikte adımladığımız Ankara’nın, taşlı, tozlu sokaklarının ve loş ışıklı bulvarlarının her karesini, bir köpek gibi eğilip eğilip öpmekten, gidişinin yollarına göz kesmekten, döner ümidiyle ufuklara dalmaktan bitap düştüğümü söyleyebilirim, fakat bu sana seni aramaktan yıldığım anlamına asla gelmesin, ben seni, şu gördüğün musalla taşında, bir gün bütün kötülüklerden ve acılardan yanarken dahi yine seveceğim ve yine seni bir başka dünyada bekleyeceğimi söylemek isterim, her şeyin daha beyaz olduğu yerde... | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Uzaktaki Sevgiliye (Unutma)> 11.Şub.2009 Çar 17:47:18 | | fiogf49gjkf0d
Şimdi yüreğim açık artırmada üç paraya satıldı. Ağladım, böyle olmak zorunda mı?.. Niçin diri diri kabre offf!.. bee kuzum, çok mu?.. bana haram mı?.. senli gelecek, offfff!... Yolları gözlemekten, sesine kulak kesmekten, beynimde düşünmekten, ellerimde ellerini aramaktan, hiç usanmadım, uslanmadım da... Soluveren koydum adını, hüsran belledim, ziyan serpeleştirdim, kara baht ektim, ne yaptımsa aşkımızı yeşertemedim. Sen hiç bitmedin ama ben çok öldüm... Yaralıyım gönül bahçemin her yeri çorak, sahralarda kaybolalı çok oldu, vahaya ulaşmak imkansız gibi. Neyleyim vurulmuşum, bir kere esir düşmüşüm, acıları yaren, hicranları makbul bilmiş, güneşin altında üşümekten keyif almışım . Anlayacağın yine vakur, aklı başında bir adam resmi çizemiyorum. Dedim ya, bu yolda usanmadım, uslanmadım da... Aldırma diyorsun, aldırmıyorum aldıracak bir halde değilim, üzülmüyorum, üzülmek geçmişte, o şarkı çalıyor “ÖPÜŞTÜM RESİMLERİNLE” ilk ayrılık ateşi gibi, yakıcı... Lütfenler den usandım, haklısın belki de bıktım, bu savaştan yoruldum. Dilinde sözde gaziyim, haberin yok!... yüreğine şehit düşmüşüm. Her şeyden vazgeçtim, seni sevmekten asla!... Ah!.. Nergisim ah!... Gönül yavru maraldır, dağda garip yabandır, aldırma bunlar geçmiş yaradır, Allah’a gönderdiğim dua gibisin. Yine bir sürü saçmaladım, neyse duygular işte böyle, hayat akıp giderken, zamanlı zamansız duygu esnemeleri insanı bazen tutarsız bir ruh hali içerisine sokuyor... Gönül bültenimde ki duygu köşem, bugün biraz çalkantılı, yani alacalı, yani tuhaf, yani yine saçmalıyorum. Nergisim bir başka duygu esnemesinde görüşene değin, şimdilik hoşça kal, sana yine yazarım... | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Uzaktaki Sevgiliye (Unutma)> 11.Şub.2009 Çar 17:45:52 | | fiogf49gjkf0d
Giderken sen, “Unutma!.. ben seni yeniden toprağa doğ diye bıraktım. Bir gün öyle bir filizlenip, dallanıp, olgunlaşacaksın ki, sen bile şaşıracaksın. Ben hiçbir kimseye böyle özenmedim, çocuğum gibisin ...” diyordun . Evet papatyam, toprağa attığın filizin, yeniden doğdu, dallandı fakat ne kadar olgunlaştı bilmiyorum. “Kolay olmamalısın” diyordun, “Varsın ulaşılmaz görsünler” diyordun ... Bense kendi halimce acabalar içerisinde, yeniden çizmeye gayret gösterdiğin resmime, alışmaya çabalıyordum, şaşkınlık içerisinde ... Kuşkusuz hayatıma kattıkların tartışılmaz gerçekler, “Gözlerin, saçların, sözlerin, duruşun, salınışın, ana sıcaklığında ki şefkatin, ya yüreğine ne demeli; bir anda hiç yoktan yere, öfkeyle ortalığı kasıp kavuran, diğer bir yanda, kor ateşler içerisinde yanarken bile, hiç düşünmeden, közlerin içine ellerini daldırıp, yanmacasına ateşleri avuçlayıp, sevgiyi kadife sıcaklığında insanlara sunan bir yürek. Duygusallığın, mantığın, ellerin, ruhun ve sayamadığım pek çok güzel yanların” şimdi düşünüyorum da keşke yanımda olsaydın neyse... Evet hayatıma kattıkların tartışılmaz gerçekler. Peki ya benden götürdüklerin, hiç bunları düşündün mü? Poyraz eserdi başımın üzerinde, yel gibiydim, uçardım, esti mi alır başımı giderdim, enginlere sığmaz taşardım, fark etmez uzakmış yakınmış, yüreğimi dinler vururdum incemi yollara, sevda ağrı dağının tepesindeymiş, hiç umurumda olmaz, yalınayak tırmanırdım, gün yirmi dört saat derdim, sev sevebildiğin kadar, her saniye, her dakika; milim, milim yaşa sevgiyi, aşkı, hayatı ... her şeye rağmen insanları daha çok sevmeli, biz kardeşiz derdim, insanlığın sorunu benim sorunum yaralara merhem olmalı, çözmeli, anlamalı, korumalı derdim, ayırt etmeden insanları doğru bilirdim, bağışlardım, severdim, yüreğimin sarp yamaçlarında gezer dururdum, bıkmadan tükenmeden, şiirler yazardım, türküler söylerdim, dergahlarda molalar verirdim, dualar ederdim, yahu insanları çok severdim, merhaba derdim, beni anlarlar, benden asla zarar gelmez derdim ... derdimde bazen kızardın . Ey!.. sevgili; zaman, zaman hasretin yüreğimin baş ucuna bağdaş kurup oturuyor, öylece beni seyre koyuluyor, uzanıyorum tutamıyorum. Seyretme, gel ne diyorsan söyle diyorum, mümkün değil aldırış etmiyor ... Senin hasret yanını hiç sevmedim ... Şimdi dalkavuk zamanların, pişkin yansımaları ile karşılaşıyorum, çörek otu kokusundan uzak, yamaçlardan akan; şırıl, şırıl mutluluk şarkılarına hasret, tebessüm yüzüme kalleş, bilmek zorunda olanların bile bilmediği mekanlar kardeş, kendi içimde inceme bir yer arıyorum, bulamıyorum ... Peki şimdi ne olacak? Yeniden filizlensin, yeni baştan oluşsun diye toprağa attığın ince ne yapacak? Kime akacak? Yüreğinin yoksulluğunda hangi limana sığınacak yada hangi karaya vuracak? Offf !.. Sevgili oldu mu şimdi ?... Bazen anlattıklarına hak vermiyor değilim, haklısın anlayan anlasın ama olmuyor papatyam ... Sadece yüreğimi senin bilmen yetmiyor ki ... Yoksun ki ... Nasıl kaş kırarım, yüz çeviririm? Nasıl on adım uzakta kalırım? Nasıl memleketimde bunca insan haksız yere şehit düşerken, sessiz kalabilirim ki ?.. Ağlayan, iki satır yazıp yüreklerine bir hoş seda duymak isteyen gönüllere off!... diyebilirim ?.. bağışla be sevgili !.. yine sözlerine aldırış edemiyorum, yaşamak bana hep bir gömlek fazla geldi. Üzülme be sevgili !.. yazdıklarıma bakma, bu karamsar adam ne anlatıyor yine deme, biliyorsun ben hayatı hep ajitasyon ederdim, aşkın içinde bile hep keder arardım, maalesef tema ayrılıktan dem vururken, ölümü işlememem, biraz ölüme haksızlık olurdu. Biliyorum, yaşamak her şeye rağmen çok güzel ve şu satırları yazamayacak kadar çok kısa ... Hasretinde söylediklerini aklımdan hiç çıkarmadım, zaman zaman, sana kızdım, hiddetlendim, uzaklarda oluşuna ağladım, lüzumsuz bir çok laf ettim. Sazların teline, türkülerin rengine, yamaçlardaki geçmişimize daldım, sızım sızım ağladım, merak etme kimse görmedi, görmeyecekte. Bir gün milyonların önünde, seni ne çok sevdiğimi haykırırsam, bil ki, o gün nergiste bir çiğ tanesiyim ... Az kalsın unutuyordum, hani babamdan yıllar önce, bayram hediyesi olarak hatıra kalan radyom var ya, yadigara kilitli kalmışım bağışla. Şimdi O, pulsuz bir mektup yazıyor sanki kulaklarıma. “Söyle birbirimizi nasıl sevdik, saçları sırma gelincik, gözleri sürme gelincik, suçumuz neydi bizim ? Sevdik, birbirimizi deli sevdik, saçları sırma gelincik, gözleri sürme gelincik, suçumuz neydi bizim ?” Toprağa attığın incen filizlenmişti, gürbüzleşmişti, dal yaprağa bezenmiş, en güzel çiçeklerini giyinmişti ki !.. Erken gelen yokluğunun fırtınasına kapılıp, doğduğu toprağın mistik diyarında, yağmur kokularıyla harmanlandı gitti ,maalesef üzgünüm .
| |
| |