ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
18 Mayıs 2024, Cumartesi 15:23   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...500...600...700...800...900...971972973974975976977978979980981 982983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >hakemler bizde>
  29.Oca.2008 Sal 20:19:17
fiogf49gjkf0d
Bir devrin tüm as ve klas futbolculari cennette bulusmus. Cennetin bas melegi de futbol meraklisiymis. Seytani cagirtmis:
-"Cennetle cehennem arasinda bir mac düzenleyelim ne dersin?"
-"Bosuna oynamayalim, biz kazaniriz", demis seytan.
-"Olur mu en iyi futbolcular bizde, ne kadar da kötü futbolcu varsa sizde..."Seytan seytanca gülümsemis:-"Ama bütün hakemler de bizde


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >zidane fener>
  29.Oca.2008 Sal 20:15:41
fiogf49gjkf0d

Bir gün Real Madrid, Fenerbahçe yle maç yapmak için Istanbul a gelecekmiş. Binmişler uçağa, Real Madrid li oyuncular çok üzgün. Zidane kaptan olarak sormuş tabi
- Ne o çocuklar yüzünüzden düşen bin parça?
Raul demiş ki:
- Ya abi fenerle oynamayı hiç istemiyoz.
Stata gelmişler. Hala millet surat yapıyor. Zidane arkadaşlarina;
- Siz gidin İstanbul u gezin, ben Fenerbahçe yle tek basima maç yaparım. demiş.
Bunu duyan arkadaşlari sevinçten havalara uçmuşlar. Hemen dalmışlar İstanbul gecelerine. Maç başlamış. Devre arası Real Madrid li futbolcular stata gelmişler ve skorboarda bakmislar Real Madrid 1:0 önde. Demişler bi Laila yapalım gelelim bari. Maçın sonunda geri gelmişler. Bi bakmışlar skor 1:1. Gitmişler soyunma odasına Zidane yi kutlamaya, ancak Zidane almış başını iki elinin arasına ağlıyor.
- Niye ağlıyorsun, sen bütün takıma karşı tek başına oynadın ve maç berabere bitti. Bu mükemmel bi şey.
Zidane cevap vermiş;
- Eğer maçın 60. dakikasında kırmızı kart görmeseydim, farka gidecektim. Ben ona üzülüyorum.





manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >anne melekler uçar mı?>
  29.Oca.2008 Sal 20:11:46
fiogf49gjkf0d

Anne kız konuşurlar. Küçük kız annesine sorar:
- Anne melekler uçar mi?
- Uçar.
- Bütün melekler mi?
- Evet.
- Peki bizim hizmetçi kız neden uçmuyor?
Annesi şaşırır:
- Hizmetçi neden uçacakmış kızım?
- Babam konusurken ona hep "Melegim!" diyor da.
Anne öfkeyle fırlar:
- Ya öyle mi, o halde az sonra hemen uçar.




manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >ateşe düşen gülün çığlığı>
  29.Oca.2008 Sal 20:01:47
fiogf49gjkf0d
Ateşe Düşen Gülün Çığlığı

Kızını dünyaya getirdikten sonra çok sevmişti, hemde uğrunda ölecek kadar çok... Ama hep eziklikle, utançla, korkuyla, cinnetle sevmişti… Hep "Ya" diye kaygılar taşıyarak içinden ve o “Ya” ları düşündükçe kanı çekilirdi damarlarından Kezban’ın.

Ölmeyi çokça geçirmişti içinden, oysa bir uçurum kenarından kendini boşluğa bırakacak kadar çok seviyordu hayatı, kocasını ve kızını. Ama kahrolası yerde üçüne de yaşam haram kılınmıştı.

Kulaklarında bir ses “Ölmelisin, ölmelisin!” diyordu. . “Hadi be kızım sende,” “çocuğun, eşin dururken hayata küsmek, ölmek mi olur?”
Nasıl ölsün? Yaşamak güzel, yaşamak kutsal. Kafasında sorular dolaşıyor: “Kadının yazgısı mı bu? Yoksa geri kalmış ülkelerin sorunu mu?” diye.

İlk önce çözümlerin içinde olduğunu, hayatın iğrençliklerine dayanması, bütün gücüyle karşı koyması, bunu kabul etmesi, bu yola inanması, dayanması ve kendini geliştirmesi, aşması gerektiğine inanıyordu.

Sadece bunun için dua ediyordu. Ölümü son çare olarak görmek değil, bu gücü yaşamak istiyordu. Korkularının ördüğü setleri devirmek, yıkmak, bu köhne töreleri devirmek, belki de kendisi ve başkaları için bir devrim olacaktı. Yapayalnız olsa bile, bunun tek çıkış yolu , bunun tek umut ışığı yine içindeki kendinde olduğuna inandırıyordu kendini. Bu yüzdendir ki dayanılması güç bir hayata dayanıyordu Kezban.

Hayâller kuruyor Kezban. Bir küçük ev, sevdiği bir eş, etrafında dolaşan çocuklar, herkesin herkese insanca baktığı, kadınların aşağılanmadığı bir çevre’’... Uyuya kalıyor Kezban. Dudaklarında sayıklamalar...

Kocasının o insan yüzüne bakarken her gün utançtan biraz daha kahroluyordu. Oysa kocası anlayışlı, insancıl bir adamdı, sokakta karşılaştığı herkes yüzünü çeviriyordu, yüzüne söylemeseler bile, arkasından ona pezevenk, piç babası demelerine bile aldırmıyordu. Namusunu temizlemesi için yapılan tüm baskılara karşı çıkıp direniyordu. “eşimin ve o günahsız yavrunun suçu nedirki öldüreyim, asıl suçluları neden görmüyor sunuz?” deyip tüm çevresini ret ediyordu. Hem bu gerici mantık inandığı değerlerle ve dünya görüşüyle de çatışıyordu...

Bütün çevre “namusunu temizlemezsen senin buralarda yaşama şansın ve hakkın yok, kimsenin yüzüne bakamazsın “ diye açık açık tehtit ediyorlardı. Ama o köhnemiş törelere karşı çıkıyordu ve geri zihniyetli tehtitlere aldırmıyordu...

Kocası çoğu zaman çektiği acıları bildiği için Kezban’a, “Hiç kimse seninde, kızının da kılına bile dokunamaz, dokunana dünyayı dar ederim’ biraz daha sabır’’ diyordu. ”Karkolda gözaltı sürem bitince, inşaatlarda çalışıp biraz para biriktirdikten sonra çekip gideceğiz İstanbul’a. Orada kimsenin bizi tanımadığı, rahatsız etmiyeceği bir yere yerleşiriz...” deyip teselli ediyordu Kezban’ı...

Kocası öğretmendi 1980 li yıllarda katıldığı bir yürüyüşün tertipleyicisi olarak ihbar üzerine yakalanp içeri atılmıştı. Bunu fırsat bilen karşı görüşteki düşmanları gece evine girip Kezban’ın ırzına geçip kaçmışlardı. Kezban eşinin ve ailesinin onurunu ve namusunu düşünerek bu olayı sır gibi saklamıştı. Nihayet altı aylık hamile olduğu anlaşılınca saklaması olanaksızlaşmıştı. Sonunda çareyi ailesine açılmakta bulmuştu.
Ailesi doğan çocuğunu boğması için yaptığı bütün baskıları canı pahasına ret etmiş, karşı koymuştu.

Kocası hapisten çıktığında ise Kezban’ın ırzına geçenler köyü terkedip, izini kaybettirmişlerdi. Köhnemiş törelere göre sanki suçlu oymuş gibi bütün akrabaları, Kezbanı ve kızını öldürmesini istiyorlardı kocasından.. Zaten törelere göre doğal olanı da buydu. Yoksa kimsenin yüzüne bakamazlardı...

Acılarla geçen her gün biraz daha acı veriyordu. Çöken karanlıklar umudunu, geçen her gün hayallerini, hayatını çekip götürüyordu Kezban’ın... Karanlıklardan hep korkardı Kezban, kocası ne kadar karşı çıkarsa çıksın, kızıyla birlikte öldüreceklerinin korkusunu hep yaşıyordu. En çok da kızının öldürüleceğine yanıyordu yüreği....

“Ah zavallı yavrum” diyordu. “Bilir mi sorsam, sormadığım soruların cevabını? Konuşsam anlar mı dilimden? Konuşmadan, yüzüme bakıp susar mı öylece. Bilir mi neden bu kadar korktuğumu?. İçimdeki korkunç acıyı, gözlerimdeki uçurumu, katran karası geceleri. Anlar mı gözlerimdeki hüznü, kendime bile kapattığım duygularımı…”

Kezban için umut ve sevgi uzaklarda bir nokta bile değildi artık. Dünyalar değildi istediği, can bulacak kadar bir destekti.... Özlem, sevgi, şevkat, anlayış gösterecek ve içinde barınabileceği, herkesin yüzüne utançla bakmadığı bir yerdi...

Durmadan bir nehir akıyordu düşlerinde Kezban’ın, düşlerinin içinde yüreğine akıyordu sanki acı olup. Alıp götürüyordu ömrünü seller gibi her defasında...
Issızdı, şaşkındı, çaresizdi, yapayalnız ve tek başınaydı Kezban düşlerinde… Kim koymuştu bu töreleri, kadınların lanet yazgısı mıydı bütün bunlar?... Bütün bunlara bir cevap arıyordu ama bulamıyordu...

Ne zaman dalıp gitse boğazı düğümlenir, tuzlanırdı kirpikleri. Bir yıldızın izdüşümü sarılırdı geceye, çağlayanların sesleri duyulurdu uzaktan ve bir çobanın kavalı vururdu kulaklarına. İçi acırdı her defasında ne zaman o kahrolası lanet geceyi anımsasa. Ne zaman anımsasa çaresizliğin nefesi üşütürdü içini, hüzne yazılmış bir şiirin dizeleri gibi acı solurdu hep.

Yorgun düştüğü zamanlar olmuştu elbet, hep direnmişti ayakta kalması için ama şimdi öyle miydi? Bir yanda kızı, diğer yanda kocası. Bütün bu olanlara karşı gücü tükeniyordu artık. Kaybolan zamanlar yitik umutlar hiç gelir miydi geri?
“İlk baharın kısa ömürlü çiçeği olsa, bir sonraki bahara yine gelirim der avuturdu yüreğini. İnsan gitti mi bir daha gelmez. “ diyordu kendi kendine...

Güneşli bir bahar günüydü, onlarda başka aileler gibi kırlara, nehir kıyısına çıkmışlardı, kuzular meliyor, çocuklar ordan oraya koşup oyun oynuyordu.
Her yere yağmurun ve toprağın taze kokusu sinmişti. Ne zamandı sıcaklığını, şefkatini özlemişti güneşin. Gökyüzü öylesine mavi, öylesine duru, öylesine sınırsızdıki, Yine de yüreğindeki acıyı haifletmiyordu bütün bu güzellikler....

Çevre hep rengarenk çiçeklerle, çimlerle, yabani bitkilerle süslüydü. Kuşlar cıvıl cıvıldı. Çiçekler açıyor, baharın serin ve temiz havası mis gibi kokuyordu… Rüzgarda tiril tirildi yaprakları güllerin, çiçek açtıkları küçük tepede el ediyorlardı sanki onlara … Kezban bir gül koparıp kızının saçlarına taktı. Bir kızına baktı, bir güle, bir de çağlayarak akıp giden suya….
Saçlarına taktığı beyaz gül o kadar yakışmıştı ki yüzünün masumluğuna kızının.
Kızı, dünyanın bütün kötülüklerinden uzak, her şeyden habersiz saf saf gülümsüyordu. “Ah bir bilse, bir bilse hangi acıların annesinin bağrını deştiğini. Acılarla geçen her günün neler koparıp götürdüğünü ömründen...” diye söyleniyordu kendi kendine Kezban...

Kızına, “ah gözleri harelim sen bu acıları bilmezsin, henüz çok küçüksün, diyordu. “Bilmezsin nasıl olur, bir davanın hem mağduru, hem suçlusu, hem sorumlusu olduğumuzu. Ah gözleri harelim bizim için yaşamak, bu kötülüklerle, yanlışlarla dolu dünyada zaten ölüm demektir, ölümse rüzgâr olmak demektir bizim için. Sen henüz bilmezsin ölümü, bilmezsin ölümü bir rüzgâr gibi işlemenin ne demek olduğunu….
Ah gözleri harelim, boynu büküğüm, onca ağır yük verilmiş ki sırtımıza. Sen taşıyamamışsın da, ben taşırım, sanmıştım.
Bu dünyada her şeyin ölümlü olduğunu biliyorum da ölümün ne olduğunu bilmiyorum.”

Tüm acıların ve üzüntülerin üstesinden gelebileceğini sanmıştı bir zamanlar fakat bu gücünü kaybettini anlıyordu yavaş yavaş.

Kezban hayatı boyunca haykırmak istediği fakat haykıramadığı herşeyi haykırmak, dışarı atmak istiyordu. Yıllarca içine atıp sakladıkları dayanılmaz korkunç bir yara oluşturmuştu onda. Yüksek bir yere çıkıp avazı çıktığı kadar haykırmak, içindeki yaraları deşip çıkarmak , boşaltmak istiyordu. Hayata, tanrıya, törelere, kötülüklere, suskulara her şeye isyan etmek istiyordu.

“Herkes bu kadın aklını yitirmiş desin, ardımdan küfür etsin” diyordu, kimin ne düşündüğü pek umurunda değildi artık.

Kızına baktı gözleri dolu dolu. “Bu kahrolası iğrenç zamanda, kimbilir başına neler neler gelecekti, ne acılar çekecekti bu saf haliyle...”

Sonra güneş ışıklarını serpmeye başlarken yeryüzüne, uzaklara akıp giden nehire baktı... Orada canlılığı, başkaldırmışlığı, isyanı, hasreti gördü... Kavuşmak istedi bir an önce, sarılmak istedi nehire... Koynuna girmek istedi bir sevgili gibi... Sevişmek istedi nehirle... İnsanın ulaşamayacağı bir yer düşlüyordu, kavuşmak istiyordu bir an önce düşlediği o yere...
Sonra, çocukluğunda dinlediği bir hikaye takılıp kaldı usuna. Kızına anlattı dudakları titreyerek...


“Ateş bir gün suyu görmüş..yüce dağların ardında..sevdalanmış onun deli dalgalarına, hırçın,hırçın kayalara vuruşuna...Yüreğindeki duruluğu demiş ki suya;
gel "Sevdalım ol" hayatıma anlam veren, mucizem ol... Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa,"Al " demiş.."Yüreğim" sana armağan.. Sarılmışlar ateşle su birbirlerine sıkıca.. Kopmamacasına.. zamanla Su; buhar olmaya, ateş kül olmaya başlamış ... Ya kendisi yok olacakmış, ya Aşkı..!

Baştan alınlarına yazılmış olan kaderide, yüreğindeki kederide alıp gitmiş, uzak diyarlara su... Ateş kızmış, yakmış ormanları.. Aramış suyu diyarlar boyu... Geceler boyu...

Gün gelmiş suya varmış yolu... Bakmış, o duru gözlerine suyun... Biraz kırgın... biraz hırçın... Ve o an anlamış aşkın bazen gitmek olduğunu.. Ama gitmenin, yitirmek olmadığını.. Ateş durmuş, susmuş öylece.. Sönmüş aşkıyla....

İşte o zamandan beridirki; ateş sudan, su ateşden kaçar olmuş... Ateşin yüreğini sadece Su...Suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş..”


Hikaye bittiğinde kızını alıp yanına yavaşça yürüdü nehire doğru.
Kocası kitap okumaya dalmıştı. Hiç kimse farketmedi, hiç kimse görmedi onları… Usul usul yürüyüp dağlardan süzülüp gelen o akıntının kıyısında durdular. İçini kemiren acıdan ve içine düştüğü bu boşluktan kurtulması için tek çıkar yol bu nehre atlamaktı belki de. Ama hangi cesaretle. Bir an için düşündü, yüzme bilmiyordu. Kaç genç kız, kaç yeni gelin atlayıp boğulmuştu bu nehirde yıllar yılı… Kaç gözyaşı efsanesi dinlemişti nehirde boğulanlarla ilgili… Buralarda, başlamadan biten bir masaldı sanki hayat...
Yüzme bilmiyordu Kezban, kimse öğretmemişti, akarsulardan hep korkardı… Ne zaman nehrin kıyısına gelse hep boğulacağını sanır ürperir, geri çekilirdi..…

Durup yüreğini dinledi Kezban. Sanki akan nehirdi yüreği. Bazen gürül gürül, bazen sessiz ve derinden aktığını hissetti yüreğinin. Akan nehiri yüreğinde, yüreğini o gümbür gümbür akan nehirde buldu....

Yüzüne baktı son kez kızının, öylesine saf, öylesine masumdu ki yüzü, dünyanın tüm kötülüklerinden habersizdi... Sicim gibi yaşlar süzüldü gözlerinden biribiri ardına. Ne çok acıyı, sevinci, hüznü, korkuyu biraraya biriktirmişti, birarada tutmuştu yıllar yılı. Ama artık hiç birini çekecek gücü bulamıyordu kendisinde...

Sarıldı kızına sıkıca ve hoşçakalın dedi yıldızlara, aya, güneşe. Bütün düşleri sahipsizdi artık... Darmadağın yüreğini topladı... Arkasına bile bakmadan acılarını sırtlayıp kapadı gözlerini... Ve kızının da elini tutarak kendini bıraktı akıntıya…

Gün gelir herkes ölür, hayat biter, yaşam sona erer. Yaşadıklarını da alır yanına kimi insan giderken. Elveda derken dünyaya.
Tüm çabalarına rağmen yenilmişti işte hayata ve insanlara.

Nehrin azgın dalgaları biribirine sarılı ana kızı birlikte sürükleyerek alıp götürüyordu... Akıntı zorluydu. Sadece akıntıya kapılan beyaz gülün çığlığı duyuluyordu kıyıda. Kezban’ın, kızının saçlarına taktığı beyaz gül’ün çığlığı... Dalga dalga yayılıyordu gülün çığlığı, ateşle su arasında... “Susturun şu çığlığı” diye inliyordu bozkırda rüzgar...

Belki de o güzelim anneyle can yoldaşı kızını, akıntının kıyılarına atması çok sürmeyecekti. O düşledikleri eşsiz adaya götürüp bırakacaktı onları...

Kocası bir şey yapamamanın çaresizliğiyle kahroldu, kıyıda arkalarından sadece bakakalmıştı... Kezban kocasının umutsuz çağrılarını duymadı bile...
” Kezban! Kezban! “ Ama iş işten geçmişti artık.
Karısı ile kızının yardımına koşmayı istiyordu ama elleri, kolları bağlıydı kocasının. Nehire atlaması onunda ölümü, yok olması demekti. Hem atlasa bile onlara yetişebilmesi olanaksızdı, suyun kıyısına geldiğinde epey uzaklaşmışlardı onlar...

Ana kız kıyıdaki umutsuz çağrıları duymadılar belki de. Dalgaların sallantısına kaptırmışlardı kendilerini. Kollarını kızının boynuna dolamış, saçları gözlerine yapışmıştı Kezban’ın... Akıntıya kapılmış gidiyorlardı...

‘’Kezban! Kezban! Geri dön!’’ ‘’Geri dön Kezban n’olur !’’
Kulak verseydi, belki de kocasının ve kıyıdakilerin sesini son kez duyabilirdi. Ama uzaklardaydı artık. Dalgaların şırıltısı arasında suların boğuk ezgisini dinliyordu...
Kırgın yüreklerin derinlerinden gelen türküler gibiydi bu ezgi...

Bahardı çiçekler açıyordu kırlarda, topraktan otlar fışkırıyordu delicesine... Dalgalar azgınlaşıyordu git gide... Daha hızlı akmak, insanın olmadığı bir adaya ulaştırmak istiyordu onları... Aktı, ıssız ormanlar, boy boy ağaçlar arasından, yıllardır biriktirdiği acıları, hasreti peşinde sürükleyerek, aktı başkaldırırcasına...

Kezban’nın gözyaşları ufacık damlalardı, aktıkça sel oldu, nehir oldu, deniz oldu, okyanus oldu. Kapladı yeryüzünü, yaşamı sorguladı dalgalarla oynarken... Yaşam gizlenmiş acılar mıdır diye sordu yüreğindeki çığlığa? Sordu kahrolası töre koyucularına? Cevap alamadı...

Kıyıdakiler artık yalnızca bir leke seçebiliyorlardı...
O da yanak yanağa vermiş suda sürüklenen anne ile kızının başıydı bu. Sonra dalgaların çalkantısı arasında bu leke de seçilmez oldu. Biribirine sarılı vaziyetde giden ana kız, tatlı bir uyuşukluk içerisindeydiler. Tıpkı uykulu gibi. Su, yanaklarında şırıldıyordu...
Gözlerini yummuştu ana kız. Tüy gibi hafiftiler. Bir daha hiç ayrılmayacaklardı. Anne kız birlikte düşlerdeki gibi almış başlarını gidiyorlardı.

El ele birbirine sarılarak atlamışlardı nehrin çılgın sularına, birbirini hiçbir zaman bırakmayacaklardı artık. Beraber gideceklerdi gidecekleri yere. Her şey, cennet ve cehennem arasında birbirine tutunmak gibiydi..

Birlikte yüzdüler, yüzdüler. Nehrin ezgili suları kulaklarına tatlı bir ninni fısıldıyordu.
O güzel su, büyük nehrin akıntısı boyunca genç kızların, gelinlerin, annelerle çocukların hep iç içe, can cana olduğu büyülü bir adaya sürüklüyordu onları...

Çiçeğe duran dallarında umut tazeliyordu yine elma ağaçları, her bahar olduğu gibi…




manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >ayrılığın anatomisi>
  29.Oca.2008 Sal 19:57:16
fiogf49gjkf0d
Acı… Binlerce çeşidi var acının da, aşkında. Bizim yaşadığımız neydi? Aşk mı, savaş mı, intikam mı yoksa aldatmaca mı? Neydi önceleri bizi bir arada tutan, sonraysa düşman eden şey? Sordun mu hiç kendine bize ne oldu diye? Ah, bize ne oldu?.. Öyle çok düşündüm ki bu soruyu, artık anlamını yitirdi bende. Öyle çok cevap aradım ki… Ama her seferinde sanki tüm kilitler sende çözülecekmiş, sanki tüm soruların cevabı sendeymiş gibi ellerim boş döndüm zihnimin çıkmazlarına…
Acının tüm evrelerini yaşadım ben sensizlikte, bu terk edişte… Önceleri dayanılır gibi değildi. Nefes alamıyordum sanki. Geceler hiç bitmiyordu. En çok gecelerde anladım ben seni ne çok sevdiğimi… En çok geceleri özledim teninin o bebeksi kokusunu… Bazen çıldırıyorum sanıp Allah’a dualar ettim; ne olur aklımı koru, diye… Dayanılır gibi değildi, tükenmiştim. Gözlerim o güne kadar bu denli gözyaşı dökmemişti. Çıkış bulamıyordum, aklım almıyordu.. Sen… Benim ilk ve tek ve en büyük aşkım, dokunmaya kıyamadığım, bakmaya doyamadığım yarim, bunu bana nasıl yapmıştın? Bana kıyamayan sevgilime ne olmuştu? Nasıl olup da birden bu kadar acımasızlaşmıştın? Halbuki ben… Ahh, ben seni ne çok sevmiştim… Tarif edilmez, anlatılmazdı sana olan tutkum. Sen benim hem çocuğum, hem aşkım, hem dostum, özlemim, hasretim, her şeyimdin… Öyle ki, sensizlik dünyada başıma gelebilecek en korkunç şeydi… Çoğu zaman ortada hiç bir şey yokken, ağlardım ben, ya bir gün gelirde benden bıkarsan, diye… Kara sevdamdın, duman duman yanardın gönlümde her daim. Yanındayken bile özlerdim seni. Başım omzunda otururken, akşam olacak ve ben sensiz kalacağım diye içim giderdi… Tüm bunları düşündükçe, fazla yaşamam diyordum; ben bu acıyla fazla yaşayamam…
Yanılmışım… Meğer sensizde yaşanıyormuş. Bunu anlamam çok uzun zaman aldı. Önceleri kabul etmiyordum ayrılığı…Nasılsa bir gün gelecek ve sen bana dönecektin, yine benim olacaktın. Evet, bana tüm yaptıklarına rağmen sana kızamıyor, yine bana dönmeni istiyordum… Ben nasıl sensiz mutlu değilsem, sende bensiz mutlu olamazdın. Bir süre böyle dindirmeye çalıştım bitmeyen acımı. Sonra, yavaş yavaş asla geri gelmeyeceğini anladım. Sen yolunu çizmiştin işte. Beni geride bırakmıştın. Hem de çok geride… Bunu anlayınca önce acılarım geri döndüler insafsızca. Ama neden sonra, buna da alıştım ve kabul ettikçe rahatladım. Durum buydu. Yapacak hiçbir şey yoktu kabullenmekten başka.
Sonra bir zaman sana beddua etmekle geçti. İnşallah mutlu olamazdın. Benim seni sevdiğim gibi severdin inşallah bir vefasızı ve benim gibi terk edilirdin.. Sen sevdikçe o kaçsın istedim. O da seni geride bıraksın istedim. Çok sev ama hiç sevilme istedim…
Sonra bunlarda geçti. Acım yavaşça da olsa diniyordu artık. Sensizliği, terk edilmişliği kabullendim. Bu da geçecek dedim hep. Bir gün gelecek ve sen de unutulacaksın. Ve nitekim öylede oldu. Belki unutmadım seni ama artık canımı acıtamıyorsun. Kahretmiyorum senle geçen günlerime, lanetler yağdırmıyorum sana, beni bırakışına… Başkalarının acılarına bakıp teselli ettim kendimi. Ah bir bilsen ne acılar var bu dünyada… Dedim ya, acının da binlerce çeşidi var. Bir sokak çocuğunun, ufacık bir hediyeyle yaşadığı mutluluğu görüp utandım kendimden. O çocuğun gözlerindeki kederi görünce ne boş şeylere üzüldüğümü anladım. Ben aşkımızı kutsal sanırdım, ama o gün o çocuğu bir nebze mutlu edince kutsallığın ne demek olduğunu anladım ve yine utandım kendimden ve sana akıttığım yaşlardan…
İşte böyle… Ben seni yendim. Ben sensizliğe göğüs gerdim ve sana ezilmedim. Çok şey öğrendim sayende. Artık bulanık değil gözümde hiçbir şey. Tüm sorular cevabını buldu. Hepsinin bir tek cevabı vardı… Sen beni sevememiştin!.. Tüm yaşananların tek nedeni buydu işte. Çünkü sevmek bambaşka bir şey. Sevmek; fedakarlık, sevmek; sabır, sevmek; cesaret… Her şeyden önce sevmek, acıyı göze almaktır. Ben tüm bunları kabullenerek sevdim seni. Zoru görünce kaçmadım. Senin için direndim, savaştım. Sonrada payıma düşen acıyı çektim.. Ben aşka borçlu değilim. Bedelini çok ağır ödedim. Ben aşka küskünde değilim. O görevini yaptı. Bizi karşılaştırdı ve sonrada dedi ki; aşkı bulmak herkese nasip olmaz. Mademki baş koydunuz bu işe, öyleyse gösterin yürekliliğinizi… Ben dimdik yürüdüm aşka, sense kaçtın!.. İşte her şey bundan ibaret. Durum bu… Anladım ki, mutluluk senin tekelinde değil! Yüzümün gülmesi için gözleri görmem gerekmiyor. Ben sensizde gülebiliyorum artık. Ah, bir bilsen çocuk!.. Ne çok gözyaşı döktüm ben senin uğruna, hem de senin umurunda değilken. Halbuki gözyaşları, yüreklerde saklanan incilermiş. Akıtmamak gerekirmiş boş yere. Çünkü çocuk, bir gün gelip de kendinden daha önemli şeyler olduğunu anlarsan hayatta, başını kaldırıp bakarsan çevrene göreceksin.. O inciler yürekleri dağlayarak çıkıyorlar dışarı. İşte bunun için boşa akıtmamak lazım gözyaşlarını; boşa geçirmemek lazım zamanı.
Bana bunları öğrettiğin için, beni acı çekerek olgunlaştırdığın, en önemlisi de kutsallığın ne olduğunu anlamamı sağladığın için sağ ol


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >sevgililer günü>
  29.Oca.2008 Sal 19:17:23
fiogf49gjkf0d
Her yıl 14 Şubat günü Sevgililer Günü olarak anılır.
Kökeni, Roma Katolik Kilisesi nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda "Aziz Valentin Günü" (St.Valentine s Day) olarak bilinir. Romantik aşk ile bağlantısı Orta Çağ ın sonlarına doğru, o zamanki akımlardan kaynaklı oluşmuş ve zamanla dinsel özelliğini yitirmiştir. 1969 yılında dini takvimden de çıkarılarak dini anlamda kutlanması sona ermiştir.
Günümüzde, bazı toplumlarda sevgililerin birbirine hediyeler aldığı, kartlar gönderdiği özel bir gün olarak devam etmektedir. Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir. Bunun yanı sıra hediye alımlarından kaynaklı piyasada satışlar artmaktadır. Valentine kelimesi batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kulllanılır.



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >yalnızca biraz,biraz üşüyorum>
  29.Oca.2008 Sal 19:12:48
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

Caddelerde sisli, puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar... Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları... Bir yaprak kıpırdıyor işte, gümüşi bir damla usulca yere düşüyor. Sen sanki, yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun. Beni her zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan "Caddelerde rüzgâr, aklımda aşk var."

Rüzgâr keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. İstasyon Caddesi nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte gezdiğimiz yerlere gitsem, evimde şiirler okuyarak telefonunu beklesem, telefonunun gelmediği zaman seni başka yerlerde arasam. Sonra sen gelsen yanıma, yine "seviyorum" desen, ben yine senin gözlerinde sonsuzluğa mahkum edilen aşkımı görsem. Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez. Caddelerde rüzgâr, aklımda aşk var.

Yalnızım, üşüyorum, özlediğimse çok uzaklarda. Bahçeme melekler yağıyor, hepsi de tanıdık. Senden doğan, gözlerinde hayat bulan, bizi koruyan, kollayan ve en önemlisi ikimizi bir araya getiren melekler... Son kez yine seninle gezmiştik oraları. Sen kimbilir belki de, uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi.

Benimse herşeyim aynı. Geceleri bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş, bugünlerde bir tek bunu ögrendim. Bir de geceleri daha uzun sanki, bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana anlatacağım yeni birşeyler yok. Dedim ya, her şey aynı. Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime, bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın hemen anlardın. Sen benim herşeyimdin. Arkadaşım, dostum, öğretmenim, talebem, sevdiğim.

Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni, bağlandım. Sen kimbilir belki de, uzak bir kıtanın, Uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır, Üzülmüyorum, içimdeki boşlukta birtek özlemin yankılanıyor. Hayır, sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde, çok istesen hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olacak. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice korktuğumu, sana bakarken içimin titrediğini. Daha pek çok, sırrımı anlatacağım sana.

Gerçi anlatmama gerek yok, sen zaten hepsinin çoktan farkındasın... Sen kimbilir, belki de uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi.

Bense odamda senden uzak. Hayır beni merak etme, üzülmüyorum. Biliyorum, ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum, sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız. Dedim ya, beni merak etme. Üzülmüyorum. Yalnızca biraz, biraz üşüyorum...





manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >havuç,yumurta, kahve>
  29.Oca.2008 Sal 19:08:50
fiogf49gjkf0d

Bir baba ile kızı dertleşiyorlarmış. Kızı, hayatında çok sıkıntı yaşadığından ve bunlarla nasıl başedeceğini bilemediğini söylemiş babasına. Hatta sorunlar ardı arkasına devam ediyormuş hayatında. Babası kızını dinlemiş, dinlemiş ve "gel, sana birşey göstereceğim!" diye kızını mutfağa götürmüş. Baba, ünlü bir aşçı imiş. Ocağa 3 tane eşit büyüklükte kap koymuş, üçüne de eşit su koymuş ve üçününde altını aynı miktarda yakmış. Ve birinci kaba bir havuç, diğerine bir adet yumurta, diğerine ise de bir avuç çekilmemiş kahve çekirdeği koymuş. Ve her üçünü de tam 20 dakika pişirmiş. Daha sonra ateşi kesmiş. Masaya iki tane tabak ve bir tane boş bardak koymus ve ilk önce haşlanmış havucu alıp bir tabağa koymuş. Daha sonra artık epey pişmiş olan yumurtayı alıp bir tabağa koymuş. En sonunda da artık suya iyice sinmiş ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahve yi de alıp bir bardağa boşaltmış.

Kızına şu soruyu sormuş: "Kızım ne görüyorsun?"

Kızı demiş ki: "Havuç, yumurta ve kahve." Kızını elinden tutup masaya yaklaştırıp daha yakından bakmasını ve hissetmesini istemiş. Kızı demiş ki: "Ne görüyorum. Haşlanmış yumuşak bir havuç (Bunu yaparken çatalı havuca batırmış ve yumuşaklığını hissetmiş), artık pişmekten içi katılaşmış bir yumurta (yumurtayı eline almış, hatta bir tarafından masaya vurup, çatlatmış ve içini görmüş) ve bir bardak kahve. (Biraz içmiş) "Hatta tadı oldukça iyi" "Baba, bunu niçin bana gösteriyorsun?" diye sormuş. "Bak demiş, hepsi aynı şekil kapta, aynı sıcaklıkta, aynı dakika pişti. Fakat hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler. Havuç, ilk başta sertti, güçlü idi. Ama kaynatılınca yumuşadı hatta güçsüzleşti. Yumurta, çok kırılgandı, hafifçe dokunsan çatlayabilirdi, ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı. Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti, hepsi birbirine benziyordu, ama ısıtılınca ne oldu, bu kahve çekirdekleri, ısındılar, gevşediler ve içinde oldukları suya yayıldılar. Koku yaydılar, tad yaydılar ve suyu eşsiz tad da bir kahve ye çevirdiler." "Kızım, sen hangisisin?" diye sormuş adam. Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun? Sen, havuç musun, yumurta mısın, yoksa kahve misin?

Siz hangisisiniz arkadaşlar? Havuç gibi sert bir kişi misiniz, ama sorunlar yaşayınca, yumuşuyor ve güçsüzleşiyor musunuz? Yumurta gibi, içi yumuşak, her an kırılabilir bir kişi misiniz? Sorunlar karşısında (ölüm, ayrılık, krizler, vs. vs, ), güçleniyor Ve sertleşiyor musunuz? Yoksa bir kahve çekirdeği gibi misiniz? Kahve sıcak suyu değiştirir, hattasuyun sıcaklığı en üst dereceye çıktığında, en lezzetli kahve ortamı hazır olur. Lezzet maksimuma ulaşır. Eğer sen bu kahve çekirdeği gibi isen, çevrende ne kadar sorun olursa olsun, bunları olumluya çevirebilirsin. Çevrene güzel tatlar, duygular katarsın. Kendini ve çevreni daha iyi yapmak için çalışırsın. Siz hangisisiniz?



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >uso ve ufolar>
  29.Oca.2008 Sal 19:00:55
fiogf49gjkf0d

 

USO Nedir?

USOlar, gündüz veya gece faaliyet gösteren, isikli, koyu renkli ya da metalik görünüslü olan, çok çesitli sekilleri bulunan (oval, daire, küre, üçgen, yumurtamsi, silindirik vb.), dünyanin hemen her degisik bölgesinde bulunan okyanuslara, denizlere, göllere, nehirlere veya dere sularina dalan ya da sudan çikarak gökyüzüne yükselen, salt su yüzeyinde seyreden, su altinda olaganüstü hizlarla giden veya bir sekilde su ile ilgilenen (mesela, boru araciligiyla denizden su alan UFOlar gibi), hem denizalti, hem gemi, hem uçak ve hem de uzay araci özelliklerini yerine getiren kompleks ve tuhaf araçlardir.

USOlar UFO Literatürünün Yüzde Kaçini Olusturur?

En muhafazakar UFO arastirmacilari bile tüm UFO olaylarinin en azindan % 35 inin denizlerde ya da suya yakin bölgelerde meydana geldigini kabul etmektedirler (internet Alintisi, 1998; Çesitli Özel Notlar, 1999). UFO arastirmacisi Ivan Terence Sanderson a göre tüm UFO raporlarinin yaklasik % 45 i USO gözlemlerinden olusmaktadir. Bir baska degerli UFOlojist olan Antonio Ribera ise toplam UFO olaylarinin % 50 den fazlasi USOlarla ilgilidir der (internet Alintisi, 1999).

USO Arastirmasinda Karsilasilan Metodolojik Sorunlar Nelerdir?

USOlar konusunda arastirma yapanlarin karsilastiklari sorunlar çok çesitlidir (Bord & Bord, 1989). Bunlardan en önemlisi, USO olaylarinin rapor edilebilmesi için mutlaka bir gözlemciye ya da gözlemcilere ihtiyaç oldugu gerçegidir. Çünkü, USOlar belirli bir mekan ve zamanda birileri tarafindan gözlenmis olmalidir ki, sonuçta gereken yerlere rapor edilebilsin. Kaldi ki, salt USO görmek de yetmez, çünkü bu bilginin ayrintili olarak en yakin UFO Arastirma Kurulusu na iletilmesi zorunludur. Aksi takdirde, USO gözlemi yapilmis olsa bile, eger gerekli yerlere ulastirilamiyorsa, sonuçta bu USO raporunun hiçbir ise yaramayacagi düsünülebilir. Daha da önemlisi, mesela, gökyüzünden sulara dogru dalan cisimleri nasil siniflandirmamiz gerekecektir? Çünkü, gökten denizlere dogru pek çok cisim düsebilir, örnegin; meteoritler, uçaklar veya roketler gibi. Yani, denize her dalis yapan cisim USO olmayabilir; iste böyle yanlis yorumlanan cisimlere Identified Submarine Objects - ISO (Tanimlanabilen Denizalti Cisimleri) denilmektedir. O nedenle, USOlarla ISOlari birbirinden çok iyi ayirt etmeliyiz (Bianchini, 1996). Bundan baska, sulara gömülen her Uçandaire aslinda USO tipi bir araç olmayabilir. Daha dogrusu bu bir USO olayi degil de apaçik bir Uçandaire Kazasidir belki. Ya da geceleyin denizaltinda hareket eden isikli garip cisimler aslinda isik yayan denizalti canlilari olabilir (Cypridina Noctiluca, Coelenterates ve Crustaceans gibi). O nedenle her USO gözlemi dikkatli biçimde ele alinmalidir. Diger bir sorun ise, bugüne kadar USO gözlemlerini tasnif etmek için herhangi bir USO Siniflandirma Sistemi nin mevcut olmamasidir. O nedenle, örnek bir USO siniflandirma sistemi üzerinde ayrintili çalismalar yapilmalidir (daha fazla bilgi için lütfen ilgili makaleye bakiniz).

USO Arastirmasina Kimler Yardim Edebilir?

Hemen her bilim dalindan gelen arastirmacilar ya da ilgili uzmanlar veya ilgili insanlar insanlar, USO raporlarinin aydinliga kavusturulmasinda önemli bir rol oynayabilirler. Basta UFO arastirmacilari ve USO taniklari olmak üzere, herkes USO gizeminin aydinlatilmasina yardimci olabilir. Örnegin, hem uçak mühendisleri hem de gemi mühendisleri göreceli olarak USOlarin aero-dinamik ve hidro-dinamik yapilarini çözmede yardimci olabilirler. Ayrica, dalgiçlar, askeri denizalti veya gemi personeli, deniz bilimcileri ve biyo-kimyagerler de degisik açilardan USO arastirmasina yardim edebilirler.

USOlar Üzerinde Çalismis Olan UFO Arastirmacilari Kimlerdir?

USOlar konusunda ilk arastirma yapan kisi Charles Hoy Fort (Fort s Books - Internet Online) olmustur. Charles Fort un 1910 ila 1930 lu yillar arasinda yayinlanmis olan kitaplari, bu anlamda ilk USO raporlarindan ilginç örnekler tasir. 1950 ile 1960 yillari arasinda ise Alman arastirmaci Kurt Kalle, özellikle depremler ve denizlerde (ya da göllerde) gözlenen "Isikli Tekerlekler" (Sea Lightwheels) hakkinda bir çalisma yapmistir. 1965 yilinda ise Vincent van Gaddis, USOlar konusuna açikça deginen ilk arastirmaci olmus ve özellikle Bermuda Þeytan Üçgeni civarindaki USO olaylarini ele almistir. Yine, 1960 li yillarin ikinci yarisinda, Yeni Zelanda ve Avustralya çevresindeki USO olaylarini Henk Hinfelaar adindaki UFO arastirmacisi detayli biçimde toplamis ve "Spaceview" adli UFO dergisinde yayinlamistir. 1970 yilinda ise Ivan Terence Sanderson, yazmis oldugu "Invisible Residents" (Görünmez Konuklar) adli çalismasiyla bugüne kadar USOlar hakkinda hazirlanmis ilk ve tek ciddi ingilizce UFO kitabini yayinlamayi basarmistir. Bu kitap, USO gizemini enine boyuna ele alarak islemis, hem efsanelerden hem de geçmis yüzyillardan gelen USO gözlemlerini ayrintili biçimde ele almistir. Fakat Ivan T. Sanderson, USOlarin denizaltinda evrimlesen dünya kökenli bir denizalti uygarligina ait araçlar oldugunu iddia etmistir. Buna karsilik yine ayni yillarda, ünlü UFO arastirmacilarindan olan kari-koca Coral Lorenzen ve Jim Lorenzen, USOlarin, Dünyadisi canlilara ait araçlar oldugunu söylemisler ve Uzaylilarin denizaltinda kurduklari "UFO Üsleri" araciligiyla sualtinda bolca bulunan bazi mineralleri ya da madenleri kendi gezegenlerine götürdüklerini öne sürmüslerdir. Yine, 1970 li yillarda ünlü UFO arastirmacisi Antonio Ribera, özellikle ispanya ve Arjantin deki denizalti UFO üsleri ile ilgili degerli ve ayrintili çalismalar yapmistir. USO gizemi ile yakindan ilgilenen diger önemli UFOloglar sunlardir; Gordon Creighton, Leonard Stringfield, John Keel, Manson Valentine, Fabio Zerpa, Charles Berlitz, Hugh Cochrane ve John Spencer ve digerleri. Son yillarda USO konusu ile detayli olarak ilgilen UFO arastirmacilari ise sunlardir: Porto Riko asilli A.B.D. vatandaslari olan Virgilio Sanchez-Ojeco ve Jorge Martin, Kanadali Jennifer Jarvis, A.B.D.li Larry Hatch ve Arjantinli Scott Corrales. Bunun yaninda William R. Corliss in (1982, 1986, Science Frontiers - Internet Online), Janet Bord ve Colin Bord un (1989) ve Timothy Good un (1988, 1991, 1993, 1997 ve1998) ilginç çalismalari da USOlar konusunda basvuru kaynagi olarak kullanilabilir. Türkiye de ise, özellikle 1980 li yillarda ünlü UFOlojist Haluk Egemen Sarikaya ve italyan asilli Türk UFO arastirmacisi olan Giovanni Scognamillo yapmis olduklari ilginç çalismalarla, USO olayini Türkiye ye tanitmakla kalmamislar, ayrica ülkemizdeki USO raporlarinin derlenmesine de çok yardimci olmuslardir. Bu baglamda, Sarikaya nin "USO-Oint" adli Türkçe UFO kitabi ve Scognamillo nun, zamanin magazin dergilerinden olan "Ses"te yayinlanan "UFOlardan USOlara I-V" adli yazi dizisi son derece yararli olmustur.

USO Hakkinda Kitaplar Var mi?

USOlar hakkinda yazilmis kitap sayisi, neredeyse yok denecek kadar azdir. Gerçi literatürde, bu konuya uzun uzadiya deginmis olan bazi UFO kitaplari da vardir. Ama, salt USOlar üzerine yazilmis kitaplari görmek pek mümkün olmamaktadir. USOlar hakkinda yazilmis yegane ingilizce kitabin, Ivan Terence Sanderson un Invisible Residents (Görünmez Konuklar) adli eseri oldugunu biliyoruz sadece. Bir de Sanchez-Ojeco ile Wendelle Stevens in (1982) ortaklasa yazdiklari UFO Contact from Undersea adli baska bir ingilizce çalisma da mevcuttur ama bu kitap, temas (contactee) olaylarini içerdigi için inandiriciliktan uzak görünmektedir. Türkçe USO kitabi olarak ise, sadece Haluk Egemen Sarikaya ve arkadaslarinin (1979) yazdigi USO-Oint: Denizalti Uygarligi adli bir eser vardir. Janet Bord ve Colin Bord un (1989) Unexplained Mysteries of the 20th Century ya da Timothy Good un (1998) Alien Base adli eserleri ciddi USO basvuru kaynaklari arasinda gösterilebilir. Bazi eski UFO kitaplari da USO olgusunu dolayli yollardan ele almistir (Berlitz, 1974; BUFORA,1976; Burt, 1970; Cochrane, 1980; Condon, 1969; Corliss, 1982 ve 1986; Daniken, 1982; Daniken, 1983; Daniken, 1989; Devereux, 1982; Edwards, 1966; Gaddis, 1965; Hervey, 1975; Keyhoe, 1973; Leslie & Adamski, 1978; Lore & Denault, 1969; Lorenzen & Lorenzen, 1967; Lorenzen & Lorenzen, 1968; Lorenzen & Lorenzen, 1969; Moseley, 1967; Sachs, 1981; Sanchez-Ojeco & Stevens, 1982; Spencer & Evans, 1988; Steiger, 1973; Stringfield, 1977; Tacker, 1960; Vallee, 1965; Wright, 1968). Son yillarda yayinlanan bazi ingilizce eserlerde de USO olgusuna deginilmistir (Beckley, 1992; Bianchini, 1996; Bonwick & Jonathan, 1986; Clark, 1993 ve 1998; Downes & Wright, 1999; Haines, 1994; Hausdorf, 1998; Hill, 1995; Ledger, 1998; Miller, 1998; Moore, 1995; Pratt, 1996; Randle, 1995 ve 1997; Spaeth, 1998; Spencer, 1991; Stonehill, 1998; Stonehouse, 1997; Vallee, 1990). Ayrica internetten de USOlar hakkinda birtakim bilgiler elde edilebilir (Blue Book Unknowns Internet - Online; Condon UFO Report Internet - Online; Corliss Journal of Science Frontiers Internet - Online; Fort s Book of Lo! Internet - Online; Fort s Book of New Lands Internet - Online; Fort s Book of The Book of Damned Internet - Online; Frequently Asked Questions of UFOs Internet - Online; UFO Encyclopedia Internet - Online; Vallee s Passport to Magonia Database Internet - Online). Ya da piyasa da satilan ingilizce UFO cd-rom veya bilgisayar disketleri USOlarla ilgili bilgiler içerebilirler (Hatch U Database UFO Cd-Rom; UFO Anthology Volume - 1 Cd-Rom; UFOIRC UFO Info Discette). USO konusunda yardimci olabilecek bazi Türkçe UFO kaynaklari da vardir elbette (Adamski, 1999; Avedisyan, ?; Basaran & ince, 1998; Bike, ?; Bilinmeyen Ansiklopedisi, Cilt 1-10; Bilinmeyen Ansiklopedisi, Fasikül iç Kapaklari; Bilyay Vakfi, 1999; Ergüven, 1998; Hough & Randles, 1995; Ostrander & Schroeder, 1979; Planet Dergisi, Cilt 1-3; Randles, 1995; Ruh ve Madde Dergisi, Cilt 18, 21, 27, 28; Salt, 1984; Sarikaya, 1979, 1980, 1982a, 1982b ve 1985; Scognamillo, 1982a, 1982b, ?; Tokatli, 1986; Winer, 1979; Yurdözü, 1993 ve 1999). Bunlarin disinda kalan diger kaynaklar da USO arastirmasina katkida bulunabilir (Çesitli Gazete Haberleri; Çesitli internet Makaleleri; Çesitli Kisisel Dosyalari; Çesitli Özel Notlar).

USO Hakkinda Makale Yayinlayan Dergiler Var mi?

Evet, birçok UFO dergisinde USOlarla ilgili bagimsiz makalelere rastlamak mümkündür. Bu konuda arastirma yaparken özellikle eski sayilar üzerinde yogunlasmak önemli görünmektedir. Artik yayinlanmayan dergilerden Argosy, Pursuit, Proteus Journal, Spaceview, INFO Journal, APRO Bulletin, The UFO Investigator, CSI Newsletter, The Marine Observer, Notice To Mariners, UFO Review nun bazi sayilari bu anlamda çok yararli olabilir. Yine, günümüzde halen yayinlanmakta olan UFO dergilerinden Flying Saucer Review, MUFON UFO Journal, Fate, UK UFO Magazine, AFU Newsletter, Atlantis Rising, UFO*BC Magazine, Australian UFO Reporter in eski ve yeni sayilari USO makaleleri içermektedir.

 

USO Raporlari Kaç Gruba Ayrilir?

Daha önce de belirtildigi gibi USOlar için henüz bir siniflandirma sistemi yapilmamistir. Yani, USOlar bir anlamda ihmal edilmistir. Fakat, USO gözlem raporlari yine de belli basli gruplara ayrilabilir (daha ayrintili bilgi için lütfen ilgili makalelere bakiniz). Örnegin;

1. Türden USO Yakin Karsilasmalari: Suya dalan UFOlari, sudan gökyüzüne dogru yükselen UFOlari, suda yüzen UFOlari, sualtinda ilerleyen UFOlari ya da yukarida belirtilen eylemlerin en az ikisini ya da daha fazlasini birden içeren "çogul ya da kompleks" gözlemleri (örnegin, UFOnun önce denize dalip, bir süre su içinde yol aldiktan sonra tekrar yukariya çikmasi gibi - en az 3 eylem vardir bu örnekten de anlasilacagi üzere) veya suyla bir sekilde ilgilenen UFOlari tanimlar (örnegin, denize metalik bir boru uzatarak su alan UFOlar gibi).

2. Türden USO Yakin Karsilasmalari: Sonarda ya da radarda tespit edilen USOlar, çevre üzerinde etki içeren raporlar, etrafta kanit birakan USO gözlemleri, fotograf ya da video filmi içeren USO olaylari veya açiklanamayan balina ve yunus ameliyatlari ya da USOlojik fenomenler (denizde aniden yükselen su sütunlari gibi) bu gruba sokulabilir.

3. Türden USO Yakin Karsilasmalari: Çok yakindan USO veya gizemli balikadam (kurbaga adam, Uzayli dalgiçlar) veyahut her ikisinin de birlikte gözlendigi (yani hem USOnun hem de Uzaylilarin beraber rapor edildigi) olaylari içerir.

4. Türden USO Yakin Karsilasmalari: Kaçirilma olaylarini içerir (fiziksel ya da ruhsal kaçirilma olaylari öngörülmektedir ama bu tür olaylarin çogunlukla düzmece olduguna dikkat edilmelidir).

5. Türden USO Yakin Karsilasmalari: Temas olaylarini içerir (fiziksel ya da fiziksel olmayan temas olaylari amaçlanmaktadir ama bu tür olaylarin çogunlukla düzmece oldugu bilinmelidir).

USO Taniklari Kimlerdir?

Herkes USO gözlemi yapabilir; kiyilarda oturan insanlar, kiyida çalisan isçiler, balikçilar, dalgiçlar, askeri denizalti, gemi veya uçak mürettebati, sivil denizciler, yolcular ve hatta astronotlar bile.

USOlar Sonarlarla ya da Radarlarla Tespit Edilebilir mi?

Hem Evet hem de Hayir. Çünkü bazi olaylarda, denizaltinda olaganüstü hizlarla hareket edip tuhaf manevralar yapan USOlar sonarlar araciligiyla tespit edilmis olsa da, bazi gözlem raporlarinda USOlarin radarlara yakalanmayabilecegi gerçegi ortaya çikmaktadir. UFO literatüründe, sonarli USO raporlari lehinde ya da aleyhinde pek çok örneklere rastlamak mümkündür (bu konu ileride daha ayrintili olarak ele alinacaktir).

USO Fotograflari ya da Videolari Çekildi mi?

Evet, nadiren de olsa USOlarin fotograflarinin ve video filmlerinin çekildigi bilinmektedir. Örnegin, Kanada nin Ontario yöresinde ORB adi verilen bazi isikli cisimlerin yakinlardaki göle sik sik girip çiktiklarini gösteren hem fotograflar hem de video kayitlari vardir. Bunun disinda, özellikle ispanya ve Porto Riko civarinda gözlenen USOlarin renkli ya da siyah-beyaz fotograflari elde edilmistir.

USO Dünya Teknolojisi Mümkün mü?

Hayir, pek mümkün gibi görünmemektedir. Çünkü, yakin geçmiste bu alanda yapilan çalismalar hep basarisizlikla sonuçlanmistir. Ama, her zaman için süper devletlerin USO benzeri olaganüstü araçlari gelistirmis olmalari olasiligini göz ardi edemeyiz. Belki, su anda A.B.D. nin ya da Rusya nin USO türü araçlari vardir. Fakat, elimizde bunun dogrulugunu ispatlayacak herhangi bir delil yoktur. Kaldi ki, bu konuda asilmasi oldukça güç bazi Teknolojik Problemler vardir ve salt bu nedenle insanoglu henüz okyanuslarin en derin yerlerine inememektedir. Örnegin, büyük su kütlelerinin yol açtigi Korkunç Basinç yüzünden, bir noktadan sonra en saglam metalik denizalti araçlari bile yumurta kabugu gibi ezilip parçalanmaktadir. Ayrica, USOlarin yaptigi gibi aniden suya dalis ya da sudan çikis, Vurgun adi verilen tehlikeden ötürü, araç içindeki personel (ya da insanlar) için ölümcül olabilir. Yani, en derin sulardan gökyüzüne dogru aniden firlayan USOnun içindeki insan ya da canli (bildigimiz canlilar ima edilmektedir, yoksa Uzaylilarin çok daha farkli bir fizyolojiye ya da teknige sahip oldugu düsünülebilir pekala). Yani, yüksek basinçtan normal basinca geçis, ani ve siddetliyse insan bu yüzden ölebilir. Çünkü, basincin etkisiyle kanda erimis olan gazlar, özellikle de azot (nitrojen), kanda serbest hale geçerek damarlarda (agirlikli olarak kilcal damarlarda) gaz kabarciklari meydana getirir; sonuçta, bu gaz kabarciklari damarlari tikayarak kanin dolasmasini engelleyebilir. Bu vurgun olayi, derinlerden su yüzüne hizla çikan dalgiçlarda veya deniz hayvanlarinda bile görülebilir. Gerçekten de, vurgun tehlikesi en azindan insanoglu için USOlarin icadin karsisinda çok büyük bir engel teskil etmektedir. Fakat Uzaylilar bu sorunu çoktan çözmüs olabilirler. Yani, Dünyadisi zekaya sahip varliklar, suyun altindaki korkunç basinca kolaylikla karsi koyabilen bir tür teknoloji gelistirmis olabilir. Bir anlamda, Uzaylilar, USOnun dis yüzeyinin basincini dengede tutan ya da bir sekilde bu basinci hafifleten bir sistemi icat etmislerdir. Ya da Uzaylilar insanoglundan çok daha farkli bir anatomiye sahip olabilirler; yani, yüksek basinçtan fizyolojik olarak etkilenmeyebilirler. Veya, Uzaylilar sahip olduklari üstün teknoloji yardimiyla, tipki dis basinci kontrol ettikleri gibi, USO aracinin iç basincini da bir sekilde dengede tutuyor olabilirler. Ayrica, USO raporlarindan görüldügü kadariyla, bu araçlar denizaltinda ya da deniz üstünde çok büyük hizlarla hareket etmektedirler. Ama insan yapisi araçlar, sudaki sürtünme kuvvetinden dolayi, hem deniz yüzeyinde hem de denizaltinda, çok hizli olarak hareket edememektedirler. iste, bu tür sorunlarin halledilmesi için belki yüzyillarin geçmesini beklemek gerekecektir. Buna karsilik, yapilan USO gözlemlerinden de anlasilacagi üzere, Uzaylilar sanki bu tür sorunlari çözmüs olarak görünmektedir. Hiç süphesiz, USO benzeri araçlarin gelistirilmesi insanogluna savaslarda Stratejik Avantaj saglamakla kalmayacak, bunun yaninda gezegenler arasi kesif yolculuklarinda (Galaktik veya inter-Galaktik Yolculuklarda) Yardimci Bilgi Sondasi hizmeti saglayacaktir.

USOlarla ilgili Efsaneler Var mi?

Hem de çok sayida. Hemen hemen dünyanin her yerinden UFOlarla ya da USOlarla ilgili olarak derlenen USO efsanelerine rastlanmaktadir hiç süphesiz. Örnegin, eski Hindistan in Ramayana ve Mahabharata adli destanlarinda Sualtinda Gidebilen Vimanalar dan bahsedilmektedir. Ayrica, eski bir Hint efsanesinde, Hint Okyanusu ndan çikip gelen ve Tanri Visnu ile birlesen bir baska Tanrinin varligindan söz edilmistir. Yine, bazi efsanelere göre Sümerlilerin Tanrisi Ohannes (Oannes ya da EA-Ohannes) denizden Eridu sahillerine çikmistir (Ergüven, 1998; Bilyay, 1999). Zaten, Ohannes kelimesinin kökü olan Oasi de Sudan Çikip Gelen demektir. Bunun yani sira, Sümer uygarliginin kurucularindan oldugu söylenen baska bir Tanrinin adi da Balikçi Akpallus olarak aniliyordu (Bilyay, 1999). Yine, Misir Tanrisi RA (Günes Tanrisi) metalik yumurtaya benzer bir aracin yardimiyla Akdeniz in derin sularindan gelmistir. Afrika da yasayan Dogon kabilesi, Tanrilari Nommo nun (Nummo) balik biçimli bir uzay araciyla Debo Gölü ne indigini, dünyada kaldigi süre boyunca hep suyun altindaki evinde yasadigini ve daha sonra da, araciyla birlikte gökyüzüne yükselip, uzaklara gittigine inanirlar (Salt, 1984). Tipki Maya Tanrisi Quetzalcoatl in (Kukulcan ya da Kulkulcan) Atlantik Okyanusu na uzay araci ile inip, belli bir süre orada yasadiktan sonra tekrar geldigi gezegene döndügü gibi (Sachs, 1981). Yine, efsanelere göre, Meksika civarindaki Titikaka Gölü ne inkalarin Tanrisi Virakosa nin (Viracocha) indigi söylenir. O da, insanlara medeniyeti ögrettikten sonra geldigi yere döner. Amerika nin yerlilerinden olan Ojibwa Kizilderilileri, atalarinin Uçandaireye benzer bir araçla denizin derinliklerinden yüzeye çiktiklarina inanirlar. Bermuda ve civarinda yasayan yerliler, özellikle Porto Rikolular, eski zamanlarda hem deniz üstünde hem de denizaltinda rahatça hareket eden metalik görünümlü Yesil Ates Kuslari ndan bahsetmektedirler. Bugün bile, Bermuda Þeytan Üçgeni bölgesinde filolar halinde denize girip çikan yesil isikli cisimler (yani USOlar) rapor edilmektedir. Benzer bir sekilde, eski Küba efsanelerine göre Denizalti Metalik Hayvanlari (Underwater Metalic Animals) vardir. Uzakdoguda da buna benzer bazi USO efsaneleri mevcuttur. Örnegin, Eski Japonya da Kappa adi verilen son derece çirkin görünümlü, hatta, baliga benzer yaratiklarin nehirlerde ve batakliklarda yasadigina inanilirdi. Daha da ilginci, bu yaratiklar suyun yüzeyinde seyretmekte olan kabuklarinda (ya da Yüzen Araçlarinda = Floating Shells) yasarlardi; rahatsiz edildiklerinde ise bu araçlar ya da kabuklar, içindeki Kappalarla birlikte inanilmaz bir hizla gökyüzüne dogru yükselirler ve göz açip kapayincaya kadar geçen kisacik bir sürede gözden kaybolurlardi. Yeni Zelanda civarinda yasayan Polinezyalilar ise, denizden üç büyük kayikla birlikte gelen Tanrilari Wakea ya inanirlardi. Ayrica, UFO daha yakin tarihli literatüründe de, USO türü gözlem raporlarina rastlanmaktadir (Beckley, 1992). Örnegin, 12. yüzyilda, uzak denizlere açilan bazi gemiciler, kendilerini günlerce izleyen, geceleyin millerce büyüklükte alanlari gündüz gibi aydinlatan, bazen isikli daireler seklinde bazen de beyaz bir balina biçiminde olan, hem deniz yüzeyinde seyreden hem de denizaltinda korkunç hizlarda hareket eden tuhaf araçlardan bahsetmislerdir. Bu gibi örnekleri çogaltmak her zaman için mümkündür (ileride daha ayrintili olarak ele alinacaktir).

USOlarla ilgili Dini Hikayeler Var mi?

Evet, bazi UFO arastirmacilarina göre, Hiristiyanlar in dini kitabi olan incil de bu tür olaylardan bahsedilmektedir. Örnegin, onlara göre, Yunus Peygamberin Balina Tarafindan Yutulmasi Olayi, aslinda günümüz denizaltilarina çok benzeyen bir Anagemi USO tarafindan gerçeklestirilen bir kaçirilma olayinin simgesel bir anlatimidir sadece. Yine, incil de adi geçen ve Leviathan diye adlandirilan denizalti canavarinin ayrintili tanimi, aslinda denizlerimizde sikça gözlenen Isikli Tekerlekler e (Lightwheels) sasirtici derecede benzemektedir. Bunun yani sira, Japon Budist Rahipler, sudan çikip gelen bazi isikli cisimlerin, tapinaklarin hemen üzerinde asili kaldiklarini iddia etmisler ve bu tür isik olaylarina Ejder Feneri adini takmislardir. Budistler, bu olayi kutsal bir armagan olarak kabul ederler.

USOlarla Batik Atlantis Uygarligi Arasinda iliski Var mi?

Kimilerine göre bu sorunun cevabi Evet, kimilerine göre ise Hayirdir. Çünkü, bazi Atlantis arastirmacilari, özellikle Atlantik Okyanusu nda gözlenen (Bermuda ve Karayipler civarinda) USOlarin, bugün hayatta olan Atlantislilerin denizalti araçlari olduguna inanmaktadirlar. Fakat, bu iddianin hiçbir somut dayanagi yoktur.

USOlarin Etkileri Var mi?

Evet, bazen. Eldeki gözlem raporlarina göre, USOlar hem denizde, hem insan üzerinde, hem hayvanlar üzerinde ve hem de insan yapisi araçlar üzerinde olumsuz etkilere sebep olabilir. Örnegin, bazi balina ve yunuslarin ameliyat edilmis biçimde kiyilara vurmalari, bazi arastirmacilar tarafindan USOlarin varligina baglanmaktadir. Ayrica, USOlarin yakinlarda bulunan gemilerin pusulalari ya da oradaki insanlarin saatleri vb. üzerinde bazi elektro-manyetik etkilere neden oldugu rapor edilmistir.

USOlarin Kanitlari Var mi?

Evet, zaman zaman. Örnegin, USOlarin fotograflari, filmleri ya da videolari çekilebilmektedir. USOlar bazen sonarda ya da radarda tespit edilebilmektedir. Ayrica, bazi durumlarda, USOlar çevre üzerinde birtakim etkiler yapabilmektedir. USOlojik Fenomenler adi verilen ilginç olaylar da USOlarin varligina bir delil olarak kabul edilebilir, örnegin; denizlerde gözlenen Beyaz Su (White Water ya da Milky Sea) gibi. Bundan baska, mitolojide USOlarla ilgili olarak üretilen pek çok benzer efsaneye rastliyoruz (RA, Nummo veya Ohannes). Ayrica, Kolombiya da ortaya çikarilan Altin Uçak Heykelcigi nin, hem havada hem de suyun içinde gidebilecek bir yapiya sahip oldugu öne sürülmüstür.

USO Teorileri Nelerdir?

Onlarca USO Teorisi vardir. En mantiklisi, Dünyadisi Zeka Teorisi (Extraterrestrial Intelligence Theory) olarak kabul edilebilir. Yani, bu teoriye göre dünyamizin bazi okyanuslarinin, denizlerinin, göllerinin ya da nehirlerinin altinda Uzaylilara ait bazi üsler olabilir (Denizalti UFO Teorisi = Submarine UFO Theory). Üstelik bazi UFOloglar, suyun dogal yapisinin aslinda boyutlar arasi seyahate çok uygun oldugunu düsünmektedirler. Yüksek bilginin ve teknigin yardimiyla, su içinde yaratilan bir Solucan Deligi (Worm Hole) ile, Uzaylilar hem Zamanda Yolculuk (Time Voyage) hem de Boyutlar Arasinda Yolculuk (Dimensional Voyage) yapabilirler. Tabii, bunun yaninda ISO adi verilen Tanimlanabilen Denizalti Cisimleri (Identified Submarine Objects) bir diger önemli ve açiklayici teoridir. Yani, bazi kosullar altinda, insanlarin hataya düserek normal bir olayi olaganüstü olarak algilamasi ve yanilmasi çok mümkündür. Örnegin, teknenin altindan geçip giden devasa oval kütle bir Balina ya (Whale) ait olabilir. Bunlarin disinda, belki de gizli olarak yürütülen bazi askeri ya da özel projelerin sonucunda gelistirilmis olan araçlar tamamen olasilik disi birakilmamalidir; literatürde bu kurama Dünya Yapisi Araçlar Teorisi (Man-Made Objects Theory) adi verilmistir. Hatta, günümüzde artik daha da gelismis olan teknoloji yardimiyla Uzaktan Kumandali Denizalti Araçlari (Remothly Operated Underwater Vehicles) yapilabilmektedir. Kimi UFOlojistler ise, Nazi Denizalti Teorisi (Nazi Submarine Theory) dogrultusunda, Nazilerin USO ve UFO türü araçlar gelistirdiklerini ileri sürmüslerdir. Ayrica, denizlere girip çikarken gözlenen isikli nesneler, Deprem Isiklari (Earthquake Lights) ya da Top Yildirim (Ball Lightning) olabilir pekala. Bir diger ilginç kuram da Wallace Minto nun Sonoilüminesans Teorisi dir (Sonoilluminesance Theory). Buna göre, denizlerdeki balinalarin ve yunuslarin kendi aralarinda haberlesmek için kullandiklari ses dalgalari, bir sekilde enerjiye dönüsmektedir; bu da su içinde bazi isikli fenomenlere neden olmaktadir. Veya geceleyin denizaltinda ve deniz yüzeyinde hareket eden isikli tuhaf cisimler aslinda Isik Yayan Denizalti Canlilari (Glowing Sea Organisms) olabilir (örnegin, Cypridina Noctiluca gibi). Kimilerine göre ise, denizaltinda gözlenen garip ve parlak nesneler aslinda denizlerde Bogularak Ölen insanlarin Hayaletleri dir (Underwater Ghosts Theory). Digerleri ise bu isiklarin aslinda Kizilderili Kutsal Ruhlari na (Indian Holy Spirits) ait oldugunu iddia etmektedirler. Yine, bazi UFO arastirmacilarina göre, USOlar hem Denizalti Þimsekleri (Underwater Lightnings), hem Denizalti Bulutlari (Underwater Clouds) hem de denizaltinda dolasan bir tür Manyetik Alan (Magnetic Field) olabilir. Hatta, bazi kimseler, bu garip cisimlerinin aslinda denizlerde yasayan fakat o güne kadar varligi tam olarak kanitlanamamis Deniz ya da Göl Canavarlari (Sea or Lake Monsters) olabilecegini öne sürmektedirler. Bir grup UFOlog ise, Atlantis Teorisi ne uygun olarak, USOlarin aslinda denizaltinda halen aktif olan Atlantis veya Lemurya (Atlantis Theory) gibi eski uygarliklara ait olabilecegini iddia etmektedirler. Diger UFO arastirmacilari, deniz altinda evrimlesmis ve insandan çok daha zeki bir irkin olabileceginden bahsederler. Hatta Ivan T. Sanderson (1970) bu varliklara OINT adini vermistir. Bu kurama kisaca Denizalti Uygarligi Teorisi (Submarine Civilization Theory) adi verilir. Ayrica, John Keel in Paranormal Teorisi ne (Paranormal Theory) göre, dünyamiza baska bir boyuttan geldigi söylenen Boyutlar Arasi Varliklar (Ultraterrestrials), dünya denizlerine ve gökyüzüne hakim olabilmek için USOlari ve UFOlari kullanmaktadirlar. Bir baska teoriye göre, USOlar aslinda dünyamiza uzaydan gelen ve buradaki sartlara uyum saglamis Uzay Hayvanlari dir (Space Animals). Örnegin, son yillarda UFO literatüründe sikça tartisilan Çubuk UFOlar (Rod UFOs) adi geçen uzay hayvanlarinin bir kanitidir belki de. Çünkü, bu Çubuk UFO adi verilen nesnelerin sik sik denizlere girip çiktigi, hatta fotograf ve video filmlerinin bile çekildigi öne sürülmektedir. Bu teoriye çok benzeyen baska bir kuram daha vardir (Shoemaker in Moore, 1995). Adi da, Carpenter Teorisi dir (The Carpenter Theory). Buna göre, denizlerde gözlenen isikli garip cisimler Dünya-Kökenli Bilinmeyen Deniz Hayvanlari dir (Earth-Based Unknown Sea Animals) aslinda. (USO teorileri hakkinda daha fazla bilgi için lütfen ilgili makaleye bakiniz).

USO Raporlarinin Belli Bir Yüzdesi ISOlarla Açiklanabilir mi?

Evet, elbette. Tipki UFO raporlarinda oldugu gibi, toplam USO gözlemlerinin % 90 inin belki de mantikli bir açiklamasi vardir. Fakat, bu tür açiklamalari kanitlamak için USO raporlarinin çok iyi analiz edilmesi gereklidir. Fakat, bunu basarabilmek için de arastirmacilarin elinde dogru bilginin olmasi gereklidir. Bunun disinda, geriye kalan % 10 luk paya sahip olan açiklanamayan USO raporlarinin kesinlikle önyargidan bagimsiz bir sekilde ele alinmasi ve çok dikkatli biçimde degerlendirilmesi gerekir.

USOlarla Isik Yayan Deniz Canlilari Arasinda Benzerlik Var mi?

Evet, kesinlikle. Deniz biyologlari, denizlerde yasayan bazi tür bitki ve hayvanlarin fosforlu isik saçtiklarini söylemektedirler. Bu tür fenomenler özellikle tropikal denizlerde çok daha sik görülmektedir. Çünkü, bu tip denizlerde, dalgalarin en ufak bir hareketiyle uyarildiklarinda isik saçmaya baslayan bazi tür tek hücreli planktonlar bulunmaktadir. Ayrica, Cypridina Noctiluca adi verilen bir diger tek hücreli yaratik, eger üzerine isik tutulursa, buna tepki olarak suyun içine bir tür isikli buhar ya da bulut birakmaktadir. Fosforlu isik yayan deniz canlilari, hem deniz yüzeyinde hem de derin okyanus diplerinde yasayabilmektedirler. Fakat, isik yayan deniz canlilari tüm USO raporlarini açiklamamaktadir. Çünkü, USO gözlemleri salt denizlerde gözlenen isiklardan olusmamakta, bunun yaninda hiç isik çikarmayan ya da koyu renkli veya metalik yüzeyli denizalti araçlari da rapor edilmektedir. Kaldi ki, USOlarin büyük bir kismi salt denizaltinda degil, aksine suya girerken ya da sudan gökyüzüne dogru firlarken gözlenmektedir. Yani, USO faaliyetlerinin büyük bir kismi, hidrosferin yaninda atmosferi de kapsar.

USOlarla Dogadaki Canlilar Arasinda Benzerlik Var mi?

Evet vardir. Örnegin, Uçan Balik (Flying Fish) neredeyse USO benzeri bir özellik göstermektedir. Yani, hem denizde yüzebilmekte hem de belirli bir süre için havada uçabilmektedir. Ayrica, bazi tür deniz kuslarinda (örnegin, martilarinda gibi) USOya benzer eylemlerin açikça sergilendigi görülmektedir. Bu kuslar denize daldiktan sonra, kanatlarini tipki bir yüzgeç gibi kullanarak adeta deniz içinde yüzerler ve balik avladiktan sonra da denizden çikarak uçarlar.

Sualti UFO Üsleri Var mi?

Evet, kimi UFOloglar böyle bir olasiliktan bahsetmektedirler. Onlara göre, bazi okyanuslarin, denizlerin, göllerin ya da nehirlerin altinda Uzaylilarin Uçandaire Üsleri olabilir pekala. Özellikle, belirli bir yerde ve belirli bir zaman diliminde USO gözlemlerinin siklasmasi dogal olarak bu tür yorumlara neden olmaktadir. Örnegin, Porto Riko daki Laguna Cartagena nin (yani Cartagena Gölü) altinda gizli bir UFO üssü oldugu ileri sürülmektedir. Peru da bulunan Chequerec Gölü ne, son yüzyilda o kadar sik UFO girip çikmistir ki, sonunda yöre halki buraya UFO Gölü adini takmistir. Yine, Peru ile Bolivya sinirlari arasinda yer alan Titikaka Gölü ne birçok USOnun daldigi rapor edilmistir. Türkiye de de Ceyhan Gölü nde bu tür olaylarin meydana geldigi söylenmektedir. Ayrica bazi Türk UFOloglar, hem Marmara Denizi nin altinda, hem de Ege Denizi nin altinda birtakim UFO üsleri oldugunu tahmin etmektedirler.

USO Popüler Üçgen Bölgeleri Var mi?

Evet, neredeyse dünyanin her tarafinda USOlarin sik sik girip çiktiklari Üçgen UFO Zonlari olarak da adlandirilan bölgeler bulunmaktadir. Örnegin; Türkiye de Marmara UFO Üçgeni, Ege UFO Üçgeni, Van Gölü ve Ceyhan Baraj Gölü, Avustralya da Bass Bogazi UFO Üçgeni, ingiltere de Kent UFO Üçgeni ya da Güney Devonshire UFO Üçgeni, A.B.D ve Kanada arasindaki Büyük Göller UFO Üçgeni, yine A.B.D. nin Florida eyaleti açiklarinda Tampa Ölüm Üçgeni, Bermuda Þeytan Üçgeni ve Karayipler Denizi, Japonya da Ejder Üçgeni, ispanya da Mallorca, Ballearic Adalar civari, Kanarya Adalari civari, Vedra ve ibiza Adalari gibi.

USO Görülen Cografik Mekanlar Neresidir?

Hemen hemen su olan her yerde USO raporlarina rastlamak mümkündür. Örnegin, okyanuslar, denizler, göller, göletler, nehirler, irmaklar, dereler gibi (daha ayrintili bilgi için lütfen ilgili makaleye bakiniz).

USO Ülkemizde Görülür mü?

Evet, zaman zaman. Ülkemizde, özellikle Marmara Denizi, Ege Denizi, Karadeniz, Akdeniz, Ceyhan Gölü, Van Gölü, bazi nehirler ve birtakim batakliklar USOlar açisindan oldukça aktif bölgeler olarak kabul edilmektedir.

USOlarla Bermuda Þeytan Üçgeni iliskili mi?

Evet, sanki iliskili olarak görülmektedir. Bermuda civarinda birçok UFO ve USO gözlemi yapilmistir. Hatta, bu aktivite o kadar yogundur ki, kimi UFO arastirmacilari Bermuda Þeytan Üçgeni civarinda bir denizalti UFO üssü oldugunu ileri sürmektedirler. Diger UFOlojistler ise, Bermuda yöresinin aslinda dünya deprem kusaginda yer aldigini ve sik sik sismik hareketlere maruz kaldigini iddia ederler. Dolayisiyla, onlara göre Bermuda civarinda görülen isikli nesneler aslinda Deprem Isiklari ya da Sismik Isiklar dir. Ayrica, bu bölgede birtakim manyetik sapmalar meydana gelmektedir (ileride daha ayrintili sekilde ele alinacaktir).

USOlarla Japon Ejder Üçgeni iliskili mi?

Evet, öyle oldugu iddia edilmektedir. Yani, Bermuda Þeytan Üçgeni için söylenilen hersey aynen Japon Ejder Üçgeni için geçerlidir. Burada da çok sayida USO gözlemi yapilmaktadir ve tipki Bermuda yöresi gibi, burasi da dünya deprem kusagi üzerinde bulunmakta ve birtakim manyetik anomaliklere yol açmaktadir (ileride daha ayrintili sekilde ele alinacaktir).

USOlarla Modern UFO Olaylari Arasinda iliski Var mi?

Evet, var gibi görünmektedir. Örnegin, Orb Fenomeni ya da Çubuk UFOlar (Rod UFOs) sulara dalip, çikarken görülmektedirler.

USOlarla Klasik UFO olaylari Arasinda iliski Var mi?

Evet, böyle bir iliskinin varoldugu söylenebilir aslinda. Örnegin, UFO literatüründe oldukça iyi bilinen Linda Cortile Kaçirilma Olayi nda, Uzaylilarca kaçirilan tanigin binmis oldugu Uçandairenin, New York yakinlarindaki bir nehre dalis yaptigi bazi bagimsiz taniklar tarafindan da dogrulanmistir. Ünlü Shaq Harbour UFO Kazasi Olayi, belki de tipik bir USO olayindan ibaretti. Ayrica, geçmis yillarda isveç göllerine düsen ünlü Hayalet Roketler (Ghost Rockets) de bu kategoriye sokulabilir (Spencer & Evans, 1988).

USOlarla Gizemli Denizalti Yapilari Arasinda iliski Var mi?

Evet, bazi UFO arastirmacilari, gizemli denizalti yapilari ile USOlar arasinda bir baglantinin olabileceginden bahsetmektedirler. Örnegin, Saydam Denizalti Kubbeleri ya da Denizalti Piramitleri veya Denizalti Antenimsi Yapilari bunlarin arasinda sayilabilir.

USOlarla Gizemli Balikadamlar Arasinda iliski Var mi?

Evet, bazen USOlarin yaninda Balikadam giysilerine sahip olan bazi garip yaratiklarin gözlendigi bilinmektedir. Bunun ilginç örnekleri UFO literatüründe vardir (ileride daha ayrintili sekilde ele alinacaktir).

USOlar Buzluk Alanlarda Görülebilir mi?

Evet, hem de çok fazla. Çok sayida Uçandairenin, buzlari kirarak gökyüzüne yükseldikleri ya da tam tersi, gökten buzlara dogru pike yaparak onu parçaladiklari iddia edilmistir. Hatta, bir olayda, tuhaf yapili bir USOnun nehir üzerindeki buzlari kirarak ilerledigi görülmüstür (ileride daha ayrintili sekilde ele alinacaktir).

USOlarla Depremler Arasinda iliski Var mi?

Evet, Kurt Kalle nin 1960li yillardan yaptigi arastirmalar böyle bir iliskinin var oldugunu düsündürmektedir. Gerçi Kalle nin çalismalari siddetli elestiriler almistir. Son yillarda elde edilen veriler onun bu tezini destekler niteliktedir. Ayrica, birtakim laboratuar deneyleri deprem isiklarinin sularda da olusabilecegini ortaya koymustur (Devereux, 1982; Kurtulus, 1999).

USOlarla Balina ve Yunus Ameliyatlari Arasinda iliski Var mi?

Evet, kimi UFO arastirmacilari böyle bir olasiliktan bahsetmektedir (Downes & Jonathan, 1999). Özellikle ingiltere ve iskoçya Kiyilari nda, baslari kesilmis balinalara ve tuhaf yunus ölülerine rastlanmaktadir (ileride daha ayrintili sekilde ele alinacaktir).

USOlarla Diger ilginç UFOlojik Olaylar Arasinda iliski Var mi?

Evet, oldukça iliskilidir. Örnegin, bazi USOlarin yaninda Siyah Helikopterler in (Black Helicopters) oldugu görülmüstür. Bazi USOlardan Melek Saçi (Angel Hair) adi verilen bir tür ipliksi maddenin düstügü rapor edilmistir (ileride daha ayrintili sekilde ele alinacaktir).

USOlarla Bilim-Kurgu Filmleri Arasinda iliski Var mi?

Evet, USOlarla ilgili olarak birtakim bilim-kurgu filmleri ya da dizileri çekilmistir yakin geçmiste. Bunlardan bazilari söyledir: The Abyss, The Sphere, Sub-Smash gibi. Ayrica, UFO adli ingiliz yapimi bir dizide ve Okyanus Kizi adli TV serilerinde USO unsuruna dogrudan ya da dolayli olarak deginilmistir.

USOlarla Sansasyonel UFO Literatürü Arasinda iliski Var mi?

Evet, bazen bu tür ipe sapa gelmez iddialar ortaya atilmaktadir. Örnegin, sahte temasçi olan George Adamski, devasa boyutlarda olan bir tür denizalti UFOsunun fotografini çektigini iddia etmistir (Adamski, 1999). Howard Menger adli temasçi da denizalti UFOlarindan bahsetmektedir (Good, 1998



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >bir papağanın büyüme anı>
  29.Oca.2008 Sal 18:36:13
fiogf49gjkf0d
 
<<1...100...200...300...400...500...600...700...800...900...971972973974975976977978979980981 982983>>