Hangi hikâye doğrudur, bilemem. Bir hikâyeye göre adamın birisi bir gün umuma açık tuvalete girmek zorunda kalmış. Oradaki bir görevli, kendisini ikaz edip, soldaki ibriği almasını istemiş. O nedenini sorduğunda ise, “ben ibrikçibaşıyım” demiş. Çünkü görevini yetki, konumunu makam olarak görüyormuş. Yetkiye bak, makama bak. Bir başka hikâyeye göre ise Osmanlı’da sarayda ibrikçiler varmış. Padişaha hizmet edene ise ibrikçibaşı denilirmiş. Hangisi daha doğru bilemem.
Ama bildiğim kadarıyla ibrikçibaşının eşanlamlısı bir kelime var; mokyedibaşı. Osmanlı’da “mok” demezlermiş, “necaset” derlermiş. Telâffuzu hoş, kullanımı şık, güzel bir söz. Diyebilirsiniz ki, ha “mok” demişiz, ha “necaset” demişiz, ne fark eder? Çok şey fark eder. Hangi kelimeler ile konuşuyorsanız, dünyayı da o kelimeler ile algılıyorsunuz demektir. Kelimeler kodlar, lisânlar kod dizileridir. O nedenle “mok” diyenler ile, “necaset” diyenlerin hayata bakışlarını ortaya koyan kodları da, kodlarının dizileri de farklıdır. Necaset moktan iyidir. Hele ki shit’ten kesinlikle daha iyidir.
İbrikçibaşı olmak için ibrik gerekmez. Onları ellerinde ibrikle göremezsiniz. Onlar ellerinde ibrikle de gezmez. Ama sınıfta mümessil, askerde çavuş, büroda şef veya müdür, takımda kaptan olunca kendilerini gösterirler. Hem de nasıl! Yürüyüşleri, duruşları, bakışları değişir. Omuzlar dikleşir, boyna kramp girer, bütün vücutla dönülür. Kollar genellikle belde bağlanır, adımlar büyür, gözler küçülür.
Sınıfta konuşanları tahtaya yazanlar onlardır. Askerde de askere karşı en katı olanlar da onlardır. Büroda da bir tek onlar “bana bey diyeceksiniz” derler, takımda da kendilerine “kaptan” diyenler ile demeyenleri birbirinden ayırırlar. Yanlış anlaşılmasınlar; güce tapmazlar, güce itaate bayılırlar. Okul müdürünün alacağı makas, bölük komutanının vereceği aferin, bir üst amirin vereceği selâm ve antrenörün övmesi onları yüceltir…
Ömürleri boyunca –hatta torunlarına- anlatacakları bir sürü de güzel anıları vardır;
-Birden müdür içeri girdi. Hemen konuşanların ismini verdim. En başa da beni sevmiyenleri koydum.
-Sonra bir baktım teğmen gelmiş, bana bakıyor. Askerler de sus pus olmuş bana bakıyor. İşte komutanım dedim, şu şu askerler dediğimi yapmıyor.
-Dedim ki genel müdüre; “Sayın büyüğüm, muhterem amirim. Çok haklısınız” dedim. O çıkınca herkese hafta sonuna mesai koydum.
-Yahu bizim orta sahada durmuş, hoca bana bakıyor. Aldım topu sola çapraz kaydım. Defanstakiler, orta sahadakiler şaşırdı kaldı. Sonra daha da ileri çıktım. Forvetler de kıskanıyor beni tabii. Onları hep fazladan koşturuyorum ya.
Hiç bitmez hiç. Ama fena da bir durum vardır. Çünkü ibrikçibaşı olmak bir süre sonra kalıcı bir ruh hâline gelebilir. Hatta bence ibrikçibaşı olunmaz, ibrikçibaşı doğulur! Belki de bütün ibrikçioğulları yukarıdakileri aynı veya farklı sırayla yaşarlar.
Taksiye binerlerse şoföre, otobüse binerlerse muavine, gittikleri bakkala, uğradıkları manava ve apartman yöneticisine yaltaklanırlar. Çünkü bu onlar için mecburiyettir. Yarın kimin ne olacağı belli olmaz, kimin kimi tanıdığı hiç bilinmez. Herkesle iyi olmaz lâzım…
Ama muhalifleri de vardır. Muhaliflerinin rahatsızlığı ise genellikle ibrikçibaşı değildir. Kendilerinin ibrikçibaşı olmamasıdır. Bazı yerlerde ibrikçibaşı birden fazladır. Bir de elbette birden çok ibrikçibaşı aday adayının olduğu ortamlar vardır.
Ama öyle ya da böyle, bütün ibrikçioğulları gizliden birbirini destekler. Çünkü ibrikçibaşı olmayanlar düşmandıri, tehdittir, rakiptir. Her ibrikçioğlunun gizli bir hedefi vardır. Hepsi o hedefi paylaşır; İbrikçioğulları İmparatorluğu’nu kurmak. Ama bu göründüğü kadar korkunç değildir. Çünkü bir ibrikçioğlunun var olabilmesi için, ibriğini zimmetine alacağı bir efendisi olması icap eder. Denilebilir ki, o zaman da kıdemsiz ibrikçibaşı kıdemli ibrikçibaşının ibriğini tutar. Bu mümkündür. Ama yine de o sistemde “adaletsiz ibrik paylaşımı” meselesi başlar. Çünkü her ibrikçi ibrik taşıdığı müddetle yaşar.
Sonra, sonra yeni bir ibrikçi çıkar. İbrikle gelen ibrikle gider. Ondan sonrasında ibriğin itibarı yeni ibrikçiye ait olur. İbrikçilik makamı da, ibrikçibaşı sıfatı da, hatta necaset sanatı da.
|