ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
18 Mayıs 2024, Cumartesi 07:23   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...494495496497498499500501502503504 505506507508509510511512513514...600...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Ne OLdu Rahatsız Mı Ettim..!!!!!>
  29.Kas.2008 Cmt 22:50:26
fiogf49gjkf0d
Evin telefonu sabaha karsi uc bucukta caldi. Uyku sersemi adam telefonu acti.
Telefondaki ses annesine aitti.
Telaslandi, korktu baslarina bir sey mi gelmisti acaba diye endiselendi.
Annesi nasilsin oglum iyi misin diye sordu.
Oglu saskin bir ifadeyle iyiyim anne hayirdir bir sey mi oldu siz iyi misiniz? dedi.
Annesi biz iyiyiz bir seyimiz yok sadece sesini duymak istedim dedi.
Oglu da anne bunun icin mi aradin saat sabahin uc bucugu yarin da konusabilirdik diyince annesi de
Rahatsiz mi ettim oglum? dedi.
Oglu evet anne rahatsiz ettin diyerek hiddetli bir sekilde cevap verdi. Bunun uzerine annesi;
30 sene once sen de beni bu saatte rahatsiz etmistin oglum, dogum gunun kutlu olsun diyerek telefonu kapatti.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Erkek Değilmi Nede Olsa>
  29.Kas.2008 Cmt 22:47:58
fiogf49gjkf0d
Adam elindeki son 500 dolarla kumar oynamaya karar verir ve Las Vegas in yolunu tutar...
Ve inanilmaz bir talih; tam 3 milyon dolar kazanir.Hemen otel yonetiminin kendisine tahsis ettigi kral dairesine cikar ve karısına telefon eder:
"Hayatim, evde misin?"
"Evet kocacigim."
"Iyi. Hemen hazirlan o zaman.
Cabuk bavulunu hazirla.
Kumarhanede tam 3 milyon dolar kazandim."
Kadin sevinc dolu bir ciglik atar
"Ayyyyyyyyyyy harikasin!! Hemen hazirlaniyorum.. Peki ama nereye?
Paris?; Karayipler?; Acapulco?; Guney Amerika?..."
Adam cevap verir:
"Umrumda degil. Sadece eve dondugumde coktan gitmis ol."


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >Evlenirken Gelin AraBaNızın ArkaSına Ne Yazdırırsınız? :))>
  29.Kas.2008 Cmt 17:11:23
fiogf49gjkf0d
ön plaka: avukatını ara
arka plaka: avukatımı arasın


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Havlu>
  29.Kas.2008 Cmt 17:07:10
fiogf49gjkf0d
Orta yaş üzeri bir İtalyan, son derece ateşli genç bir bayana aşık olmuş,
aşkının karşılığını da aynı şekilde almış. Birbirlerini çok sevmişler,
birlikte olmaktan çok mutlu olmuşlar ve
evlenmeye karar vermişler.Evlenmişler...Dışarıda olağanüstü giden işler,
yatağa gelince sorun olmaya başlamış.
Karısını çok seven, onu her anlamda ve her alanda mutlu etmeyi isteyen
adam, yatakta bir türlü istediği sonucu
alamıyormuş. Sevgileri onları çözüm arayışına itmiş.Bir gün konuşurlarken,
papaza danışalım fikri çıkmış ortaya. Gitmişler
papaza durumlarını anlatmışlar, ne yapabileceklerini sormuşlar. Papaz:-
Genç bir delikanlı bulun. Eline bir havlu verin, siz
sevişirken, havluyu sağa-sola sallasın hafif bir rüzgar Yapsın..Karı-koca
büyük heyacanla havlu sallayacak genci aramışlar, bulmuşlar.
Vermişler gence havluyu atmışlar kendilerine yatağa. Delikanlı havluyu
sallamış ama eşler yine uyumsuz, yine sonuçsuz.
Gitmişler yine papazın yanına, papaz sorunun çözülmediğini öğrenmiş,
düşünmüş düşünmüş,kocaya dönmüş:Siz şu delikanlı ile bir yer değişin,
havluyu sen salla bakalım ne olacak? Karı-koca papazdan aldıkları son öğüt
ile evin yolunu tutmuşlar, koca almış eline havluyu sallamaya başlamış,
genç adam da genç kadınla başlamış sevişmeye. Tabi sonuç müthiş. Kadın
aylar süren susuzluğunu giderirken, bağırış çağırış ortalık inlemiş.
Havlu sallayan koca iş bitince, yatakta yorgun yatan genç adama
dönmüş,küçümseyici bir tavırla:Gördün mü koçum, havlu böyle sallanır....


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Küçük Kız Öpücük Kutusu>
  29.Kas.2008 Cmt 01:36:27
fiogf49gjkf0d


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Küçük Kız Öpücük Kutusu>
  29.Kas.2008 Cmt 00:53:24
fiogf49gjkf0d








manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Keşke>
  28.Kas.2008 Cum 16:47:46
fiogf49gjkf0d



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Bir Öğrencimden Öğrendiklerim>
  27.Kas.2008 Per 17:28:18
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Bir Öğrencimden Öğrendiklerim>
  27.Kas.2008 Per 15:56:09
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
Bir Öğrencimden Öğrendiklerim
Kaliforniya da Long Beach şehrindeki Eyalet Üniversitesi nde öğretim üyesi olarak ders verirken, aynı sömestrde benim iki dersimi alan bir kız öğrencim dikkatimi çekmeye başlamıştı. Bu genç bayanın şu özelliklerinin farkına varmıştım: Her şeyden önce çok güzel bir kızdı; gözüm gayri ihtiyari ona gidiyordu.

İkinci olarak çok iyi bir öğrenciydi; bütün sınav ve ödevlerde en yüksek notu o alıyordu. Ayrıca, çok hanımefendi, çok nezih bir kişiliği vardı. Bölümün bir pikniğinde kız öğrencimin nişanlısıyla tanıştım ve itiraf edeyim, ilk aklımdan geçen, "Armudun iyisini ayılar yer" düşüncesi oldu. Yukarıda özelliklerini saydığım o güzel kızın bana tanıştırdığı erkek, yirmi yedi-yirmi sekiz yaşlarında, saçı biraz dökülmüş, şişman denecek kadar toplu, çirkin, kısa boylu biriydi.


Bu kişiye parası için yüz vermiş olabileceğini düşündüm.

Daha sonra öğrendim ki, bu genç adamın parasal gücü yok; başka bir üniversitenin psikolojik danışmanlık bölümünde doktora öğrencisi olarak okula devam ediyor ve ileride akademisyen olarak kariyer yapıp profesör olmak istiyor. Acaba benim güzel öğrencim bu adamda ne bulmuştu? Bir hafta sonra ders çıkışı koridorda öğrencimin yanına yaklaştım ve Sally adıyla anacağım öğrencimle aramızda şöyle bir konuşma geçti:


- " Sally, nişanlınla nasıl tanıştığınızı merak ediyorum ? "
- " Bir kilise faaliyetinde aynı komitede çalıştık; o zaman tanıdım kendisini "
- " Nesi seni etkiledi; hangi özelliklerini sevdin? "



Sally, bir Amerikalı olarak bu soruyu hiç beklemiyordu. Amerikan kültüründe, bu tür sorular kişinin mahremiyetine tecavüz olarak kabul edildiğinden pek sorulmaz. Amerikan kültürüne göre ben o anda Sally nin mahremiyetine burnumu sokuyordum. Şaşkınlığı geçince çok içten, gözlerinin içi gülerek, " O şahane bir insan; o benim kahramanım ! Ben ondan çok şeyler öğrendim " dedi. O anda ilk hissettiğim şey kıskançlık duygusu oldu. Güzel bir kadının erkeğine, " Sen benim kahramanımsın " duygusu içinde bakmasının erkeğe verilmiş en büyük hediye olduğunu hissettim ve anladım.

Bu hediyeyi, hayatım boyunca hiç almadığımı biliyordum ve o kişiyi kıskandım.
- " Nasıl yani ? " dedim.
- " Frank bir yetimhanede büyümüş. Yetim olmanın ne demek olduğunu bildiği için, üniversite öğrencisi olunca, yetimhaneden iki çocuğa ağabeylik yapma kararı almış. Haftada on saatini onlara ayırıyor; onlarla buluşup oynuyor, kitap okuyor, onları müzeye götürüyor. Onların iyi gelişmesi için elinden geleni yapıyor. Biri ameliyat oldu, hastanede yatıyor ve Frank şimdi akşamları hastanede kalıyor, geceleri ona bakıyor. "

Yüzüme tokat yemiş gibi oldum. Utandım. Kendime kızdım.

Ben güya en yüksek eğitim düzeyine gelmiş biriydim ve karşımdakini hala dış görünüşe göre yargılıyor ve onu "ayı" olarak görüyordum.
İçimdeki pislikten utandım. Bir süre sonra Sally nin içinde yetiştiği aile ortamını merak etmeye başladım.
Şöyle bir mantık yürüttüm: o adama baktığım zaman ben neden, Armudun iyisini ayılar yer diye düşündüm ? Çünkü ben, içinde yetiştiğim ortamda sık sık bu benzetmeyi duyarak büyümüştüm. İçinde yetiştiğim ortam beni nasıl etkilemişse, Sally nin içinde yetiştiği ortam da onu öyle etkilemiş olmalıydı.

Birkaç hafta sonra Sally e, ailesinin nerede oturduğunu sordum. Los Angeles in üç yüz elli km kuzeyindeki bir kasabada oturuyorlarmış.
Onun ailesiyle tanışmak istediğimi, bunu mümkün olup olamayacağını sordum. " Kendilerine bir sorayım, eminim sizinle tanışmak isteyeceklerdir, " dedi ve iki gün sonra,
" Ailemle konuştum; sizinle tanışmaktan mutlu olacaklarını söylediler." dedi. Dört-beş hafta sonra San Francisco ya gidecektim, Sally nin ailesinin yaşadığı kasaba yolumun üstündeydi, onlara uğrayabilir, onlarla tanıştıktan sonra yoluma devam edebilirdim. Bu planımı Sally e söylediğimde Sally, "O gün ben de aileme gidecektim; isterseniz beraber gidebiliriz." dedi.

Ailesine haber verdi. Onlar da sabah kahvaltısına gelmemizi söylemişler. Long Beach ten sabahın altısında yola çıktık ve dokuz buçuk civarında Sally nin ağabeyi Brian ın evine vardık. Sally nin babası George orada buluşmamızı uygun görmüş. Çok güleryüzlü bir aileydi. Brian ın, en ufağı dört yaş civarında dört çocuğu vardı. Ziyaret ettiğim bu güleryüzlü sıcak ailede, iki olay gerçekten dikkatimi çekti. Bunlardan ilki, Sally nin babası George un torunlarıyla konuşurken onların göz hizalarına inmesiydi. Bunu o kadar doğal yapıyordu ki, artık farkına varılmadan yapılan bir davranış olduğu belliydi.

Sally ye, babasının torunlarıyla hep böyle mi konuştuğunu sordum. "Evet" yanıtını alınca, kendisi çocukken de babasının, onunla göz hizasına inerek mi konuştuğunu sordum. "Evet, biz böyle biliyoruz. Ağabeyim Brian da çocuklarıyla böyle konuşur; ben de kendi çocuklarımla böyle konuşacağım. Biz böyle biliyoruz", dedi. Tüylerim diken diken oldu. Ben üniversite öğretim üyesiydim ve insan psikolojisi benim uzmanlık alanımdı ama üç çocuğumdan hiçbiriyle göz hizasına inerek konuştuğumu hatırlamıyordum. Kendime kızdım; sonra kendime kızmaktan da vazgeçtim, beni yetiştirenlere kızdım. Sonra onlara kızmaktan da vazgeçtim ve bütün nesilleri yetiştiren kültür ortamına kızdım. Daha sonra kimseye kızmayacağımı anlayarak, oradaki öğrenme fırsatından yararlanmaya karar verdim.

Torunlarının önünde diz çökerek konuşan dede George a "Beyefendi, çocukların göz hizasına inerek konuşuyorsunuz !" dedim. Bana biraz şaşkınlıkla gülümseyerek, " Tabii, onlar küçük insanlar ! " yanıtını verdi. Öyle bir bakışı vardı ki, bu bakış sanki Bu kadar doğal bir şey ki, herhalde bunu herkes yapıyordur; sen yapmıyor musun? diyordu. O bakışa karşı bütün yaptığım, mahcup bir gülümseme oldu.

Bu güleryüzlü sıcak ailede dikkatimi çeken ikinci olay, Sally nin ağabeyi Brian ın davranışı oldu. Brian, Pasifik ülkeleriyle ticaret yapan, oldukça varlıklı biriydi.

Evlerinin büyüklüğünden, yüzme havuzundan, çiftliklerinden, arabalarının türünden ailenin zenginliği belli oluyordu. Kahvaltıdan sonra saat on bir dolaylarında telefon çaldı ve Brian bir süre telefonla konuştu. Ofisten arıyorlarmış, Koreli bir işadamı Los Anegeles ta imiş, kendisiyle görüşmek için helikopterle saat 14 te gelmek istiyormuş. Başka bir randevusu olduğunu söyleyerek bu teklifi reddetmiş olan Brian, bize durumu şöyle açıkladı: Dört çocuğum var ve her hafta biriyle dört saat başbaşa geçiririm. Bugün dört yaşındaki kızım Mary le randevum var. Çocuklar çok çabuk büyüyorlar, eğer dikkat etmezsen, bir bakıyorsun, büyümüşler ve onlarla beraber zaman geçirme olanağı kaybolmuş.


Brian ın yaşam vizyonunu sormadım, ama davranışından nelere öncelik verdiği belli oluyordu.
Brian için çocukları şüphesiz en az işi kadar önemliydi. Brian ın yaşamında bununla ilgili bir pişmanlık duygusu, bir keşke olmayacak.
Sally e sordum: " Baban seninle randevulaşır mıydı ? "
"Evet", dedi, "yalnız benimle değil, her çocuğuyla sırasıyla başbaşa zaman geçirirdi.

Ve ilave etti, " Biz böyle gördük, böyle biliyoruz. Benim çocuğumun da babası böyle yapacak ! ". Gülümseyerek, "Nereden biliyorsun ? " diye sordum. "Biz Frank le konuştuk" diye cevap verdi. Yine içim cız etti. Daha doğmadan çocuğun gelişme ortamıyla ilgili bir bilinç oluşmuştu. Kendi çocuklarıma içim yandı. Evlenmeden önceki bilincimi, kafamın karmaşıklığını, evlendiğim kıza ettiğim eziyetleri ve ondan da acısı, kendi yavrularıma çektirdiğim acıları düşündüm. Biraz daha düşününce kendimin de acı çektiğini anladım ve bu sefer kendi çocukluğuma içim yandı. Daha sonra babamın, anamın çocukluğuna içim yandı. Ve son durak olarak ülkemin tüm çocuklarına içim yandı.


Yine kimseye kızamayacağımı anlayınca, bundan sonra ne yapabilirimle ilgili düşünmeye karar verdim. İşte değerli okurum; yazdığım kitaplar, verdiğim seminerler, hazırladığım televizyon programları, Ne yapabilirim? sorusuna verdiğim yanıtların öğeleridir. Sally nin içinde yetiştiği ortamı görmüş ve anlamış biri olarak onun davranışlarına şimdi daha iyi anlam verebiliyorum. Sally, içinde yetiştiği ailede, varoluşun beş boyutunu da doya doya yaşayabilmişti. Çocuğun hizasına inerek onunla göz göze konuştuğunuz zaman çocuk, Sen varsın, sen doğalsın, sen değerlisin, sen güçlüsün ve sen sevilmeye layıksın , mesajı alır ve çocuğun CAN ı beslenir.


Çocuğuyla randevusuna sadık kalan baba, Seninle zaman geçirmek istiyorum, seni özledim , mesajını güçlü olarak verir.
Çocuk bu mesajı zihinsel olarak değil, sezgisel olarak alır ve aldığı bu sezgisel mesajlar sayesinde çocuğun hamuru, Ben sevilmeye layık biriyim ! diye yoğrulur. Bir ana babanın çocuklarına verebileceği en büyük miras, varoluşun beş boyutunda beslenmiş ve buna inanmış güçlü bir CAN dır


Doğan Cüceloğlu


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Taş mı sert, Kafa mı ?>
  27.Kas.2008 Per 15:47:11
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
TAŞ MI SERT, KAFA MI?
Vaktiyle bir çocuk vardı. Medresede okurdu. Kavuklu hocalardan ders alır, öğretilenleri anlamaya çalışırdı.

Fakat kafası kalınca idi. Bütün gayretine rağmen pek bir şey öğrenemezdi. Okumaya karşı da fazla istek duy¬mazdı. Arkadaşları onu geçmiş, okumayı ilerletmişlerdi. O ise hâlâ bir yıl öncesinin kitaplarını okuyordu.
Günlerden bir gün kararını verdi:
— Kafam çok kalın, diye düşündü. Zekâm az. Bu du¬rumda okuyamam. İyisi mi köyüme dönüp tarla işlerine
Bu maksatla bir sabah yola koyuldu. Az gitti, uz gitti bir ovaya düştü. Sıcak bastırmıştı. Çok da yorulmuştu. Yolun kenarında bir mağara vardı, ama girmeye korku¬yordu.
İçerisinin serin olduğundan emindi. Çünkü güneş al¬mıyordu, ama ya ayıya filan rastlarsa ne olacaktı?
Bunları düşündüğü için yüreği ürperiyor, içeri girme¬ye bir türlü cesaret edemiyordu.
Sonunda sıcak ve yorgunluk baskın çıktı. Ne olursa olsun mağaraya girecekti. Kararını verdi. Adımlarım ağır
ağır attı.
Korktuğu şeylerle karşılaşmayınca sevindi. Korkusu biraz olsun dağıldı. Bir köşeye büzüldü. Sonra uzanıverdi.
Birden gözü mağaranın tavanından yere damlayan su¬ya takıldı. Yukarda birikiyor, büyüyor ve damla kendini taşıyamayacak kadar büyüyünce kopup yerdeki taşın üstüne düşüyordu.
Kim bilir kaç yıldır böyle devam edip gidiyordu bu. Taş oyulmuştu. Oysa taş sertti. Su damlası ise yumuşacıktı. Yumuşacık su damlası nasıl oluyor da taşı deliyordu?
Birden şimşekler çaktı beyninde. Yumuşacık su dam¬laları senelerce aka aka sert taşlan deliyordu. Kendisi de ısrarla derslerine çalışır, okuma isteğiyle hocalarını din¬lerse zamanla kafasına bir şeyler girerdi.
— Benim kafam şu taştan daha sert değil ya, diye söy¬lendi.
Önemli olan sebat etmekti. Şu su kadar sebat etmek.
Şu taş kadar sebat etmek, o zaman kitaplarda yazılı olanlarla hocaların anlattıkları, kalın da olsa, kafada iz bırakırlardı.
Hızla kalkıp gerisin geri medreseye döndü. Çalıştı, çabaladı, arkadaşlarına yetişti. Hattâ zaman içinde hepsini geçti. Öyle bir bilgin oldu ki. kitapları hâlâ ellerde dola¬şır, Bu yüzden "Taş oğlu" mânasına gelen "İbn-i Hacer" dendi adına.
Bunu anlattım ki, hiç biriniz herhangi bir konuyu an¬lamadığım söylemesin. Dinledikten, direndikten ve çalış¬tıktan sonra anlaşılmayacak konu yoktur.
<<1...100...200...300...400...494495496497498499500501502503504 505506507508509510511512513514...600...700...800...900...983>>