Şu aldatmak denen şey nedir peki?
Erkek aslan, birkaç dişi aslana ve onların yavrularına sahipken, neden erkek insanın böyle hakları yok? Basit: erkek aslan sadece koruma görevini üstlenir. Avlanmak ve sürüyü beslemek dişilerin görevidir. Çok dişi, çok av demek olduğuna göre ve bir erkek aslanın bir dişiyi korumasıyla, bir sürüyü koruması arasında hiç fark olmadığına göre, kimsenin kimseyi kıskanmasına gerek yoktur. Hatta sürünün kendisi bile caydırma faktörüne sahip olduğundan, kendiliğinden düşman sayısı azalır. Aslanlar dünyasında kıskançlık erkeklere mahsustur. Avlanan dişilerin avlarından en büyük parçayı yeme hakkı erkek aslana aittir. İlk erkek yer, sonra dişiler ve yavrular beslenir. Böyle bir uygulama varken, sürüde iki tane erkek aslan olması problem doğurur. Sürüdeki alfa erkeği bir tanedir. Yerini, rakipleriyle savaşarak elde eder ve bu savaşı kazanmasıyla dişilere gücünü, yani, iyi genlere sahip olduğunu kanıtlamış olur. Yaşlanan erkek genç aslanlara yenilince sürü dışına itilir ve gençlere yer açılır.
Yaralı ve yaşlı aslanların ne yaptığı ile kimse ilgilenmez. Herkes onun iyi olmasını ister ama sürüdeki heyecanlı film devam ettiği sürece yaralı aslanın yapabileceği en akıllıca şey, lanetli bir gemiye binip denize açılmaktan başka bir şey olmasa gerek.
Ama şehir insanlarında durum böyle değil. Erkek hem korur, hem geçim sağlar. Kadına düşen iki görev var: birincisi yavruya bakmak, ikincisi eşin tımarını sağlamak.
Kadınlar, erkeğin koruma ve geçim sağlama gücünü ikiye bölmesini istemez, bu nedenle erkeğin aldatması hoş karşılanmıyor. Ta ki, başka kadınlara da bakacak kadar güç ve kudret sahibi olana kadar. Zengin kocalarının düzenli olarak kendilerini aldatmasına razı olan sessiz eşlerden bahsedilir etrafta. Artık şaşırmayın, sebeplerden birisi bu, diğeri “seks”in ruhani dünyasında gizli. Erkek iki eşe sahip ve her iki eşten de yavru sahibi ise sorumlulukları ikiye bölünür. Her iki evinin ihtiyaçlarını eksiksiz karşılayan erkeğe kimse itiraz etmez. Ne ilginç değil mi?
Değil. İlginç değil bu: doğal. Hayvansılıktan gelen dürtüler böyle. Dahasını da söyleyeyim, ikinci kadından olan çocuğun annesi vefat etse, birinci kadın o çocuğa bakar. Çünkü annedir, annelik duyguları ona bu görevi yükler. Bu da, annelik duygusunun yol açtığı bir oyun. Elbette, her annenin annelik gösterme öncelikleri kendi çocukları üzerine yoğunlaşır. Bu nedenle başka dişinin çocukları daima ikinci planda kalmaya mahkûmdur. İkinci plana atmak için sadece davranış sergilemek gerekmez, duygusal bağ açısından ikinci plandalık bile yeterlidir. Buna da “üvey anne sendromu” dersek eksik halka kalmaz herhalde.
Koruma ve geçim ihtiyaçlarının sağlanması gereken yavrunun başka bir erkekten olması hoş bir durum değildir. Bir erkeği, sebep olmadığı bir yavruya bakmaya zorlamak hatta gerçekleri ondan gizleyerek yavruyu ve anneyi sahiplenmesini beklemek kuralların dışında bir davranış olsa gerek. “Bu çocuğu başka bir erkekten yaptım ama sorumluluğu sana aittir” demek ve kabul ettirmek kolay olmasa gerek. Bunu kabul edebilecek erkeğin sırılsıklam âşık olması lazım. Zaten aşk denen şey, bu işlere yarıyor.
Erkeğin aldatması kadın üzerinde dolaylı bir etki yaratırken, kadının aldatması erkeğin yıllar boyu anlamsız bir zahmete girmesine sebep olmaktadır. Bu nedenle, kadınların yaptığı ihanet daha büyük ayıp sayılıyor.
Kadının ihaneti, ihanet olarak isimlendirilirken, erkeğin “el kiri” sorumsuzluk sınıfına girer. Bu durum insani açıdan bir eşitsizlik sayılabilir ancak aynı zamanda hayvansı bir adalettir. Aldatmanın adil bir yanı olmasa uygulamalara devam edilemezdi.
İşin bir de “kadın ruhu” labirentinde kaybolmakta olan kısmı var.
Hoşsohbetler..:) |